21

1.1K 141 14
                                    

Bakışlarımı kaçırmış korkuyla şimdi ne yapacağımı düşünüyordum. Neden en başından yalan söyledim ki? Ya da tamam söyledim yalanı, peki neden kendimi ifşa ettim ki?! Salaklık edip her şeyin boka sarmasını sağladım ama Jungkook'un aklından geçenleri duyup gerçek yüzünü öğrenmiş olmuştum.

"Saçma saçama düşünmeyi kes! Bir ihtimal bana yalan söylediğini tahmin ediyordum ve haklı da çıktım. Sence seni bu kadar severken o sikik düşünceleri aklımdan geçirir miyim?!"

Cümlesinde beni sevdiğini söylemişti ama öfkesi daha ağır bastığı için bende de korku daha ağır basıyordu. Dolmuş gözlerimle yüzüne baktığımda aynı renkler karşılamıştı beni.

"Ya-yalan söylediğim için üzgünüm ama-"

"Ama ne?! Ne bahane sunacaksın bu kadar önemli bir konuda?!"

Kendimi toparlayıp, omuzlarımı dikleştirdim ve göz yaşlarım akmadan ellerimle sildim. Korkusuzca ona bakıyordum çünkü bana zarar vermezdi. Biliyordum.

"Sadece seni düşündüm, tamam mı?"

Alayla güldü. "Hah! Beni mi düşündün? Güldürme beni!"

Ciddileşip ayağa kalktım. "İlk önce bir kendine gel. Tavırların çok rahatsız edici!"

Derin bir nefes verdi. Ellerini beline koyup başını da odanın başka tarafına çevirince sakinleşmeye çalıştığını anladım. Başı öne düştüğünde eliyle gel işareti yaptı. Sorgulamadan istediğini yapıp tam önünde durdum. Yanına çağırmak için kullandığı eliyle belimi sarıp kendine çekti. Diğer koluda bedenimi sardığında beklemeden ben de sarıldım ona. Çenesini ıslak saçlarıma dayayıp bir süre öyle kalmamızı sağladı.

İç çekip, geri çekildiğinde yüzüne baktım. Normale dönmüştü. Yani gözleri artık kırmızı değildi ama yinede hafiften hâlâ sinirli bakıyordu.

"Yoongi, bana neden yalan söyledin? Bu konu cidden önemli bir konu ve gün boyu kötü hissetmenin sebebi de bu olabilir. Bu yüzden, lütfen bir daha bana yalan söyleme, tamam mı? Şimdi nasıl hissediyorsun?"

Pişman bir şekilde dudağımı ısırıp başımı aşağı doğru eğdim. Ne dese haklıydı ve artık sihirli olduğum için içimdeki karartı varsa sihirin geri gitmesini istiyordum.

"Yalan söylediğim için üzgünüm. O sırada çok karmaşık görünüyordun ve içinden zihin okuyamamamı umuyordun. O yüzden öyle söyleyi verdim. Ayrıca hâlâ bok gibi hissediyorum. Halsizliğim önceki kadar olmasada, var yani."

Bornozumun iplerini çözüp omuzlarımdan indirdiğinde şaşkınca Jungkook'a bakıyordum ama o hiç yüzüme bakmadan yatağın üstüne ayırdığım pijama takımımın üstünü eline alıp giymemi sağladı. Aynısını altı içinde yaparken konuşmaya başladı.

"Otobüsteki olay için üzgünüm."

Sonunda göz göze gelmemizi sağladı. "Önemli değil. Kendince planını uygulamaya çalışıyordun. Sahi, gerçekten bir yere gidecek misin? Hem, gerçek düşüncelerin değildi onlar, değil mi?"

Yatağımın yorganını kaldırıp içine oturmamı sağladı. "Elbette değil! Senin hakkında asla öyle şeyler düşünmem. Sen artık benim yaşam kaynağımsın ve herhangi bir şekilde sen incinirsen, ben de incinirim."

Uzanmamı sağlarken sarf ettiği cümleler hoşuma gitmişti. "Hâlâ diğer sorumu cevaplamadın ama."

Üstümü örtüp yanıma oturdu. "Evet, gitmem gerekiyor ama çok kalmayacağım."

Kaşlarımı çattım. "Nereye gidiyorsun?"

"Sevgilim, açıkcası senin zihin okuman normal değil. Yani daha önce hiç yaşanmamıştı ve bunu araştırmam gerekiyor. Ayrıca karartı diyip durduğun histe tuhafıma gitti. Bu grip ya da nezle gibi bir şey değil belli ki ve öğrenmem gerek."

Kaşlarımı üzgünce kaldırıp, bir elini avuçlarımın içine aldım. Bir şey diyeceğimi anlayıp yüzüme dikkatle bakmaya başladı.

"Jungkook,"

"Efendim bebeğim."

"Ölecek miyim? Bak doğruyu söyle, normal olmadığını ve hiç yaşanmadığını dedin. Bu belki de öleceğimin belirtisidir?"

Kaşlarını çatıp, elini ellerimin arasından kurtardı. "Saçma saçma konuşma! Ne ölmesi ya, nereden geliyor böyle şeyler aklına?!"

"Off, tamam ya. Bir şaka yapalım dedik ne kızıyorsun hemen? Neyse uyuyacağım ben."

"Hayır, ilk önce saçını kurut."

Gözlerimi kapatıp, başımı çevirdim ve omuz silktim. "Çok üşeniyorum, uğraşamam onunla."

"Ben uğraşırım. Kalk hadi, gerçekten de hasta olmanı istemeyiz."

"Haklısın bu haldeyken bir de hastalığın verdiği iğrenç hisle ruhum daha fazla dayanamaz ve bedenimi terk eder."

Alnıma fiske attığında inleyip vurduğu yeri ovuşturdum. "Ya! Ne diye vuruyorsun?"

Çatık kaşlarıyla saç kurutma makinesini pirize takıp bana döndü. "Ölümle ilgili gereksiz ve saçma şakalar yapmanı yasaklıyorum. Ölümün imasını bile yapamazsın artık. Anladın mı beni?"

Göz devirip dikleştim. Başımla onayladığımda makineyi çalıştırıp saçımı kurutmaya başladı. Saçlarımdaki elleriyle iyice uykumun gelmesini sağlarken esnemeden edemedim. Bugün cidden yorulmuştum. Oradan oraya yürüyüp kayıt yaptırmıştık. Ayrıca otobüs durağıyla evin arasıda baya vardı yani.

Ses kesildiğinde gözlerimi araladım ve Jungkook'a baktım. Şakasız, bu uykulu halimle bile aşırı çekici gelmişti gözüme. Sırıtıp, yakasını kavradığım gibi kendime çektim ve dudaklarına yapıştım. Sadece baskı uyguluyordum çünkü hiç kusura bakmasın dudaklarını emmeye aşırı üşenmiştim.

Geri çekildiğimde şaşkın yüzünü görmezden gelip, yatakta kayıp ona yer açtım. O da hızla makineyi yerine kaldırıp, açtığım boşluğa uzandığında gülümsedim. Güzel bir uyku beni bekliyordu.





Teşkür ederim okunmalar ve oylar azcık artıyor. Mutlu oldumm... ama maalesef ki dersler başladı:''') Yeni okul döneminiz hayırlı olsun. Muah~

Lake Person | YoonKook |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin