Başımın zonklamasıyla -bakın ağrımıyor zonkluyor- gözlerimi açtım. Dün ne yapmıştım da bu kadar acı çekiyordum acaba?
En son balık tutuyordum sonra bir kıkırtı... Gerisini hatırlamaya çalıştığımda başım olabilirmiş gibi daha çok ağrıyordu. Oturur hale gelip ayaklarımı yataktan sarkıttım.
Tuvalette işlerimi halledip ne ara giydiğimi bilmediğim pijamalarımı değiştirip aşağı kahvaltıya indim. Başım hâlâ çok ağrıyordu.
Saat 13.30 olmuştu. Kahvaltımı yapıp olta takımımı yüklendim ve gölün oradaki ağaca dünkü gibi kuruldum. Oltanın ucuna yem takıp göle atacakken ıslak elli biri bileğimden tuttu ve engel oldu.
Bir dakika ıslak el mi? Hızla başımı çevirip kim olduğuna baktım. Üstünde sadece iç çamaşırı olan benim yaşlarımda olan biriydi.
"Hey neden durdurdun beni? Ayrıca neden çıplaksın?"
"Buraya tekrar nasıl gelebilirsin, dünü hatırlıyor musun?"
Kaşlarımı çatıp oltayı yete koydum ve ayağa kalkıp karşısına geçtim. Benden uzun olduğu için başımı biraz kaldırdım. Yüzünde hafif bir endişe vardı ve sadece dudaklarıma bakıyordu. Rahatsız olup konuştum.
"Gözlerime bakmanı tercih ederim ve neden dünü hatırlayıp hatırlamadığımı soruyorsun, sen de kimsin?"
Omuzlarımdan tutup sarstı. "Yoongi, ben göl insanı Jungkook. Dün tanıştık ve konuştuk. Beni hatırlıyor musun?"
Dedikleriyle sabah hatırlayamadığım, dün yaşanan anılar hızla hafızama yer edindi. Başıma giren ağrıyla yüzümü ekşitip karşıdaki bedenin koluna tutunup destek aldım.
"Hey, iyi misin?"
"E-evet, iyiyim. Ayrıca her şeyi hatırlıyorum. Beni öpmek için bahane falan mı arıyordun, çünkü bir şey unutmadım."
Benden bir adım uzaklaşıp gözlerini sonuna kadar açtı. Eliyle ıslak saçlarını geriye atıp, tahminimce kendi kendine sesli düşünmeye başladı.
"Böyle bir şey olamaz. Yani imkansız, unutman gerekiyordu. Beni hatırlamaman lazımdı. Bu zamana kadar hiç böyle bir şey yaşanmamıştı. Bir daha denemeliyim. Evet."
Panikle etrafta dolanırken bir anda durup bana baktı. Islaklığı geçmiş, nemli elleriyle yanaklarıma baskı yaparak dudaklarımı büzdü ve öptü. Gözlerimi kocaman açarken yine nemli olan göğsünden ittirmeye çalışıyordum.
Geri çekildiğinde merakla bana bakmaya başladı. Sinirli bir şekilde soluyup işaret parmağımı bir çocuğu azarlıyormuş gibi salladım.
"Bak anlıyorum gölünü korumaya falan çalışıyorsun ama beni öpmeyi kes. Ben yosun sevmem ve dudaklarında yosun tadı var."
Ne saçmalıyordum ben?! Resmen tadını aldığımı söyledim! Karşımdaki beden kıkırdayıp bir adım yaklaştığında korkuyla ondan bir adım uzaklaştım.
"Hey, benden korkuyor musun?"
Üzgünce sorduğu için bir an kötü hissedip itiraz ettim. "Hayır, yine öpeceksin sandım."
"Ah, merak etme, artık haber veririm."
Kaşlarımı çatarak anlamaz şekilde bakmaya başladım. "Pardon?"
"Baştan anlamalıydım zaten. Yoongi-ah, ruh eşim sensin."
Alayla güldüm. "Ne yani öpünce sihrin bana işlemedi diye ruh eşin mi oluyorum?"
Kafasını salladı. "Evet, aynen öyle."
Yüzümdeki sırıtmayı silip ciddileştim. Oysaki ben dalga geçiyordum sadece. Kaşlarını bir şey düşünüyormuş gibi çatıp geçen ki gibi kovaya oturdu.
"Bu arada sen neden hiç garipsemedin yaşadıklarını, yani insanlar sihre falan inanmaz ve sihir gördüklerinde de uzun bir süre kendilerine gelemezler."
Ayakta ona döndüm. "Ben inanıyorum. Hatta hep merakımdan araştırmalar yaptım ama somut bir kanıt hiç bulamadım."
Gülümseyip ayaklandı ve karşımda durdu. Yine başımı kaldırmam gerekti. "Gerçekten ruh eşim olduğun çok belli."
Eşyalarımı toplamaya başladım. "Bak işte o kısım olamaz. Çünkü ruh eşini bulduğunda hissedersin ve ilk görüşte aşk yaşanır."
Oltaları topladığımda sandalyeme oturdum ve ona bakmaya başladım. Kaşları çatılmıştı.
"Ne yani beni istemiyor musun?"
Sorusuyla afalladım. Ne diyecektim? Bu soruya nasıl cevap verilirdi ki?
"Yoongi zihnini okuyabiliyorum."
Derin bir nefes verip ayağa kalktım. "Bak Jungkook eminim ki ruh eşin ben değilim. Çünkü araştırmalarıma göre-"
Sinirle sesini biraz yükseltti. "Araştırdığın kitaplardaki yazıların çoğu yanlış. Ruh eşim olarak seçildin ve artık benimsin. Bunu çabuk kabullensen iyi olur."
Sert ve yüksek sesle konuştuğu için korkup geriledim. Ne diyeceğimi bilmiyordum ve artık eve gitmek istiyordum. Her ne kadar Jungkook'un göl insanı olma durumunu merak etsem de buraya uzun bir süre geleceğimi sanmıyorum.
Karşımdaki, ne ara kuruduğunu anlamadığım beden, sinirle soludu. "Benden korkmayı kes! Sana bir şey yapacak değilim."
Bunları derken bile sesi hâlâ sertti. Bir şey demeyip başımla onayladım. Bir adım yaklaştı. Gerilememek için kendimi zar tuttum. Ellerini omuzlarıma koydu.
"Şimdilik gidip dinlensen iyi olur. Ayrıca artık gelirken olta takımlarını getirme sevgilim. Sinirimi bozuyorlar."
Islak dudaklarıyla burnumu öpüp geri çekildi. Sesi sanki az önce sinirden kudurmuyormuş gibi sakin çıkmıştı bu sefer. Yutkunup başımı salladım. Uzaklaştığında sandalyeyi katlayıp eşyalarımı da elime aldım.
Bir an önce gitmek istiyordum ve yarın kesinlikle buraya geri gelmeyecektim. Tam arkamı dönmüş gidecekken artık kuru olan el kolumdan tutup beni durdurdu. Başımı çevirip baktığımda sinirle burnundan soluyarak bana bakıyordu.
Bir dakika onun gözleri neden kırmızı mıydı? Elimdekileri atıp gözlerine bakmak için dibine girdim. Parmak uçlarıma kalkıp yüzlerimizi eşitlerken gözlerimin önünde ilk sarı sonra mora dönüştü.
Belimdeki elleri umursamayıp iri mor irislere bakıyordum. "Jungkook gözlerin renk değiştirdi! Aman Tanrım, çok güzeller!"
Parmaklarımla gözlerini daha çok açmaya çalışırken kıkırdadı. O an fark ettim yüzlerimizin yakınlığını ve kollarını belime sımsıkı sardığını.
Heeheheheh en sevdiğim bölüm bu diyebilirim. 🍄
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lake Person | YoonKook |
Fiksi PenggemarYoongi, sadece gölde balık tutmak istemişti ve bir göl insanıyla karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordu. Tabii o göl insanıyla da ruh eşi olmak... aklının ucundan bile geçmezdi. Başlangıç: {27.08.20} Bitiş : {04.07.21} #1-yoonkook #1-göl #1-s...