Bir anda sıçrayarak uyanmamla hızlı hızlı soluklanmaya başladım. Jungkook da bu ani hareketime uyanmış panikle beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Kendime gelmem için tuttuğu ellerimi ellerinden çekip ben onun kollarını tutup kendime gelmeye çalıştım.
Sonunda nefes alışlarım normale döndüğünde Jungkook'a döndüm. Endişeli gözlerle beni süzüyordu. Pencereden hafif giren ışıktan daha güneşin yeni doğduğunu anladım. Jungkook önüme gelen, terden ıslanmış kaküllerimi arkaya yatırıp yüzümü gözler önüne serdi.
"Daha iyi misin, ne oldu?"
"B-ben, bil-bilmiyorum. Bir anda uyandım. Ama korkuyla uyandım. Sanırım rüya görüyordum ama ne gördüğümü hatırlamıyorum."
Burnundan derin bir nefes verdi. Kaşları çatık, bakışlarını yorgana indirmişti. Düşünüyor gibiydi. Beni tekrar yatırıp göğsüne çektiğinde yüzümü boynuna gömüp, derince kokusunu soludum. Akciğerlerim ferahlarken gülümsedim.
"Şimdi biraz daha uyu, saat erken. Uyandığında seni mükemmel kahvaltı bekliyor olacak~"
Alnımı öpüp o da başını yastığa koyduğunda tekrar uykuya daldım.
°•°
Uyandığımda güzel kokular burnuma geldi hemen. Dudaklarım gerilirken üstümdeki yorganı yana atıp, ayağa kalktım. Banyoya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra, aşağı, Jungkook'un yanına gittim.
Sofraya çatalları da yerleştirip uzaktan bir baktı. Elleri belinde, yaptığı resme uzaktan bakan bir çocuk gibiydi. Gülerek yanına gittim ve dudak kenarına bir öpücük kondurdum. O da gülümseyip belime sıkıca sarılınca birbirimize günaydın dedik.
"Eveet, sana kendi ellerimle kahvaltı hazırladım. Hadi otur bakalım."
Yüzümdeki gülümsemeyi silmeden gösterdiği yere oturdum. Karşıma geçmesini engelleyip bileğinden tuttum ve yanımdaki sandalyeyi gösterdim.
"Beni sen besle," oyuncu bir şekilde elimin tersini alnıma koydum. "Her an yorgunluktan bitap düşebilirim..."
İç çekip yanıma oturdu. "Bu kadar sevimli olamak zorunda mısın? Ciddiyim kalbime iyi gelmiyor!"
Gülüp, yumruk yaptığım elimle omzuna vurdum hafifçe. "Mızmızlanma da yedir."
Kahvaltımız onun beni beslemesi, benim onu beslememle bitirip, ortalığı toparladıktan sonra salona geçtik. Karşılıklı olurmuş salonu incelerken telefonum çaldı. Büyükannemdi.
"Efendim büyükanne?"
"Yavrum, nasılsın?"
"Ben iyiyim büyükanne. Asıl siz nasılsınız, tatil nasıl gidiyor?"
Karşı hattan kıkırdama duyduğumda ben de ister istemez gülümsedim.
"Valla ne yalan söyleyim, oğlum, çok beğendik burayı. Güzel gidiyor."
Utana sıkıla söylediği şeye güldüm. "Ne güzel işte, doya doya geçirin günleri. Benim için endişelenmeyin, başımın çaresine bakabiliyorum."
"İyi iyi, kendini yaralama da, kal. Kapatıyorum şimdi bir şey diyor musun?"
"Kendinize dikkat edin ve kalan günleri iyi değerlendirin! Büyükbabama da selam söyle. Sonra görüşürüz."
Telefonu kapatıp sehpaya koyup Jungkook'a döndüm. Sıkılmışa benziyordu. Ee haklı, iki saat telefonla konuştum o da anca dinledi.
"Çıkmam gerektiğini nasıl söyleyeceğim şimdi?"
Koluna dokunup, odağının ben de olmasını sağladım. "Nereye gideceksin?"
Kaşlarını çattı. "Yoongi aklımı okuma!"
Hemen çocuk gibi savunmaya geçtim. Çünkü o da çocuk azarlar gibi kızmıştı. "Bilerek olmadı ya, bir an da duydum!"
Gülüp, başını sağa sola salladı. Ben de gülüp omzundan ittim. Konu dağılmıştı ama hâlâ nereye gideceğini merak ediyordum.
Ciddileşip, derin bir nefes verdi. "Önceden de söylediğim gibi zihin okuman normal değil tamam mı? Endişeleniyorum ve tekrar önceden dediğim gibi elim kolum bağlı oturmak yerine senin iyiliğin için bir şeyler öğrenmek istiyorum. O yüzden gitmem gerek. Anlıyorsun, değil mi?"
Göz devirmeden edemedim. "Evet Jungkook, anlıyorum. Salak değilim. Benim için endişelendiğin için de teşekkür ederim ama kendi kendine çabalamak yerine neden beraber yapmıyoruz? Sadece kendin bir şeyler öğrenmen gerektiğini düşünüyorsun, oysaki benim de kendim için bir şeyler yapmam gerekmez mi?"
Derince gözlerime bakıyordu. "Sesini dinlemekten ne dediğini anlamadım ki. Ne diyeceğim şimdi?"
Kahkaha atmamla ilk şaşırsada sonradan neye güldüğümü anlayıp kızardı. Tanrım, çok tatlı. Kendimi sakinleştirip, pembeleşmiş yanağına, büyük ve sulu bir öpücük bıraktım.
"Az önce dediklerimi toparlamış olursam, özetle, gideceğin yere beraber gidip, beraber araştıralım."
Kaşlarını çatıp hızla ayağa kalktı. Bu hareketini beklemediğim için irkilip, şaşkınca ona baktım.
"Seni asla o şerefsizlerin arasına sokmam."
Hâlâ bu ani çıkışına şaşırarak ben de ayağa kalktım. "Ama neden ki? Onlar kim?"
"Ciddiyim, Yoongi. O kurnaz piçler seni gördüklerinde ağızlarının suyu akmaya başlar. Benimle kesinlikle oraya gelemezsin! Konu burada kapandı."
Beni dinlemeden, burdundan soluyarak salondan çıkıp üst kata gitti. Neden bu kadar abarttı ki? Basit bir kıskançlık gibi de durmuyor ama bu kadar sinirlenmesine de gerek var mıydı?
^з^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lake Person | YoonKook |
Fiksi PenggemarYoongi, sadece gölde balık tutmak istemişti ve bir göl insanıyla karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordu. Tabii o göl insanıyla da ruh eşi olmak... aklının ucundan bile geçmezdi. Başlangıç: {27.08.20} Bitiş : {04.07.21} #1-yoonkook #1-göl #1-s...