Dün Jungkook'un atarlanıp salonu terk etmesinden sonra onunla gitmem için ikna ettim. Bu nasıl oldu diye sorarsanız, sonuçta küfür falan edip sinirlenmişti. Şöyle oldu; peşinden gidip biraz yanaştıktan sonra o olmadığı zaman başıma bir şey gelir de ya ölür kalırsam sözümle ikna etmiştim.
Şimdi de Jungkook'la Seul-Busan otobüsünün kalkmasını bekliyorduk. Aslında Jungkook su yoluyla yani yüzerek gidecekmiş ama ben de gelince otobüsle gitmek zorunda kalmışız. Busan da ailesinin olduğunu söylemişti ve görevlendirildiğinden beri görmediğini söylemişti. Neden hiç birbirlerini ziyaret etmemişler ki?
Jungkook eliyle çenemden tutarak ona bakmamı sağladığında odağım tamamen kendisi oldu. Gülümseyerek bakıyordu ama gözlerinde başka bir duygu da vardı. Bu arada cam kenarında benim oturmama rağmen sabah güneşi Jungkook'un yüzüne vuruyordu ve bu aşırı nefes kesiciydi.
"Çünkü belirli bir yaşa kadar ebeveynlerimizin görmemiz yasak."
Dudaklarımı yalayıp, bedenimi tamamen ona döndürdüm. Kaşlarımı da çatmayı ihmal etmemiştim. "Neden ki, neden böyle bir yasak var?"
Çenemdeki eli yanağıma çıkmış başımı eline yaslamama sebep olmuştu. Bir yandan baş parmağı ile yanağımı okşuyordu. "Çünküü, eğer o belirli yaştan önce görürsek, geri dönmek istemeyiz."
Tam tekrar neden diye sorucakken konuşmaya devam etti. "Sorgulama bu kadar Yoongi, sorgulamaya devam edersen içinden çıkamazsın. Çoğu şeyi ben de bilmiyorum hâlâ."
Otobüs hareket etmeye başladığında bakışlarımı Jungkook'dan kaçırıp, dediklerini üstelemedim. Bu arada sevgilimin ailesiyle tanışmaya gidiyordum bir nevi ve içimde ister istemez oluşan bir heyecan vardı. Jungkook'un annemle tanışacağını öğrendiği zamanda ki gibi değildim ama yine heyecan vardı işte.
Yolculuk çok sıkıcı geçti. En azından Jungkook'un uyuya kalmasıyla başı omzuma düşmüştü ve o -bir ara midemi bulandıran ama şimdi- mükemmel olan kokusunu içime çeke çeke müzik dinleyerek yolu izlemiştim. Şu an ise Busan'a varmış ama ailesinin evine gitmek yerine, benim aşırı midem bulandığı için terminalin tuvaletinde kusup rahatlamamı bekliyorduk.
Sonunda rahatlayıp kendime geldiğimde Jungkook kollarımdan yutarak ayağa kalkmama yardım etti. Musluğu benim yerime açıp kendisi ağzımı temizlediğinde minnetle ona baktım. Kendime gelmem için yüzümü de ıslattığında daha iyiydim artık.
Terminalden çıktıktan sonra bir taksi durdurup bindik. İlk başta kustuktan sonra rahatlasam da sonradan üstüme büyük bir halsizlik düştü. Şöyle söyleyim; başımı taşıyacak halim yoktu. Gözlerimi kapatıp, başımıda yanımda oturan Jungkook'un omzuna yasladım. Biraz dinlensem düzelicek gibi hissediyordum.
Bu arada da taksicinin sesini duydum. Sanırım içinden konuşuyordu çünkü yandan gördüğüm kadarıyla ağzı oynamıyordu.
"Bunlar niye sarmaş dolaş? Heralde kardeşlerdir. Zaten başka türlüsü mümkün değil."
Hah! Kardeşmişmiş de! Mümkün değilmişmiş! Ona ne ki bizim yakınlığımızdan, kardeşliğimizden? Bir de kendi kendine tespit yapıyor!
Yanağım da hissettiğim el ile sinirim uçup gitti. "Sakin ol güzelim. Boş düşünen biri işte."
Gülüp başımı salladım sadece. Yol zaten 10 dakika sürmüştü ve bu süreçte de kimseden çıt çıkmamıştı. Araba yavaşlayıp, durduğunda gözlerimi araladım.
"Geldik efendim."
Başımı da kaldırdığımda arabanın camında dışarı baktım. Jungkook parayı ödeyip kendi tarafından çıktığın da ben de inip yanına gittim. Bagajdan eşyalarımızı alıyordu. Onu da hallettiğinde şöföre el hareketi yapıp gönderdi ve bana döndü. Gülümseyip elimi tuttuğunda ben de gülümseyip onu taklit ettim.
"Evet~ heyecanlı mısın?"
"Aslında evet, baya heyecanlıydım ama... şu an halsizliğim ağır bastığı için heyecanı pek düşünemiyorum. Yine de elbette ki heyecan var!"
Jungkook'u kırmamak için sesimin heyecanlı çıkmasını sağladığımda küçük bir kahkaha attı. Elindeki çantayı ayaklarının yanına bırakıp kollarıyla beni sardığında kokusuyla huzur doldum. Her halsiz düşüp kötü oluşumda onun yakınlığı ve sevgisi beni iyi yapıyordu resmen. Çünkü kendime daha iyi hissetmemin farklı bir açıklaması olamaz.
"Yoongi, oyunculuğun berbat. Direkt kendi duygularını bana aktarsan daha mutlu olurum."
Ah, ben de dediklerime inandı da bu heyecanıma gülüyor sanıyordum. Her neyse, yine de bir heyecan vardı işte ya. Uzatmaya gerek yok.
Kollarından ayrılıp yanağına bir öpücük kondurdum. "Hadi, gidelim artık. Hangisi sizin eviniz?"
Yüzündeki gülümsemeyle tekrar çantayı eline alıp yolun diğer tarafındaki iki katlı, bahçeli evi işaret etti. Bahçesi o kadar güzeldi ki hayranlıkla bahçeyi süzdüm. Jungkook'un beni eve doğru çekiştirmesine izin verirken aklımdakiler de şunlardı; eminim ki bahçesine bu kadar iyi bakanlar normalde de iyi insanlardır. Zaten Jungkook'un ailesi ne kadar kötü olabilirdi ki?
Jungkook, Yoongi'nin aklındakileri duyduktan sonra buruk bir gülümseme bıraktı. Evet ailesi tahmin ettiği gibi iyi insanlardı ama gölündeki balık arkadaşının ona getirdiği haberden öğrendiği kadarıyla anne ve babası homofobikmiş...
🧉
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lake Person | YoonKook |
FanfictionYoongi, sadece gölde balık tutmak istemişti ve bir göl insanıyla karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordu. Tabii o göl insanıyla da ruh eşi olmak... aklının ucundan bile geçmezdi. Başlangıç: {27.08.20} Bitiş : {04.07.21} #1-yoonkook #1-göl #1-s...