Uyandığımda yatağımdaydım. İlk başta küçük çaplı bir şok yaşasam da, yatağımın yanında küçük bir not bulmamla sona erdi.
Büyüklerin gittikten sonra sabah kapıyı açtırdım. O kadar derin uyuyordun ki, seni taşırken de uyanmadın. Numaramı telefonuna kaydettim. Uyanınca ara beraber kahvaltı yapalım.
-J. jungkook
Yüzümdeki gülümseme silinmezken heyecanla telefonumu elime aldım ve rehberde numarasını aradım. Sonunda bulduğumda gülmeden edemedim. Çünkü kendini "altın kuyruk" diye kaydetmişti.
Aramadan önce duşa girip kendime geldim. Sonra odamda hazırlanıp mutfağa indim ve kahvaltı hazırlamaya başladım. Masaya bir göz atıp eksik olan bir şey var mı diye yokladıktan sonra, olmadığına karar kılıp telefonumda numarasını aradım.
Birkaç çalışta açtı. "Jungkook! Şu an telefonla konuşuyor olmamız çok tuhaf geliyor!"
Karşı hatta kıkırdama sesi duyduğumda benimde gülümsemem genişledi. "Sonunda uyandın sanırım?"
"Ohoo, çok oldu. Kahvaltı hazır, bekliyorum gel hadi."
"Oh, beraber hazırlarız diye düşünmüştüm."
Sesinde küçücük bir hayal kırıklığı sezmiş gibi oldum. "Bu seferlik benim elimden olsun. Daha 7 günümüz var. Hadi ya oyalanma gel."
"Çoktan geldim bile. Kapıdayım, aç hadi."
Zilin çalmasıyla telefonu yüzüne kapatıp, kapıya koştum. Açıp Jungkook'un geçmesi için çekildiğimde, geçerken alnımdan öpüp ilerlemişti.
Gülümseyip, kapıyı arkasından kapattıktan sonra mutfağa gittim. Masayı süzmeyi bitirip bana döndü.
"Her şey çok güzel görünüyor. Keşke bu kadar uğraşmasaydın, yorulmuşsundur."
Boynuna sarılıp geri çekildim. "İlk olarak hoş geldi. İkinci olarak ise; hayır, yorulmadım. Bunları düşünmek yerine otur ve kahvaltının tadını çıkart."
Onu omuzlarından tutarak yönlendirdim ve baş köşeye oturttum. "Şimdi, Altın Kuyruk Beyimiz ne içmek ister? Büyükbabam sabahları siyah çay içmeyi sevdiğinden siyah çay var, büyükannem de portakal suyu sevdiğinden dolapta hep bir portakal suyu olur. Kendi ponçik elleriyle sıkıyor bir de. Her neyse, tabii doğal olarak yeşil ça-"
"Tanrım! Yoongi bir nefes al. Sadece su istiyorum tamam mı? Su ver ve yerine otur sen de. Kahvaltımıza başlayalım artık."
Gülüp başımla onayladım ve hemen suyunu önüne koyup karşısındaki yerimi aldım. Birbirimize gülümseyerek bakarken içime sinmediği için bir bardağa portakal suyu doldurup onu da önüne koydum. Göz devirip, kolumdan tutarak yanındaki sandalyeye oturttu. Oturmamla beraber ağzıma yumurta rulosunun tıkılması bir oldu.
Ağzımdaki büyük parçayı çiğnemeye çalışırken şaşkın yüz ifademle yanımdaki bedene bakıyordum. O da sanki yavru kedi görmüşte sevimliliğine hayran olmuş gibi bakıyordu. Tam anlatamadım ama anlayın işte. Omuzlarını düşürmüş, kaşlarını hafif havalandırmış, her an "ovv" diyerek çenemin altını kaşıyacak gibi bakıyordu.
"Yoongi, aşırı sevimli görünüyorsun. Dayanamayacağım... ah, kalbim!"
Abartılı oyunculuğuyla elini kalbine götürmesine küçük bir kıkırtı bırakırken, boğulmamak adına ona çıkardığım portakal suyundan yudumladım. Sonunda ağzımdakini yutabildiğimde soluklandım.
"Tamam tamam abartma. Başla hadi kahvaltıya."
Gülüp, tabağına kahvaltılıklardan koyarken gölün diğer ucunda yaşayan bir balığın onu ziyaret etmesini ve o taraftaki durumları anlatmasını dinlemiştim. Jungkook'a belli etmemeye çalıştım ama... bir balığın onu ziyaret edip, bir şeyler anlatması kahkaha atacak kadar komik gelen bir durumdu.
°•°
Kahvaltımızı bitirdikten sonra beraber sofrayı toparlayıp salona geçtik. Film falan izlemeyi düşündük ama gündüz vakti pek eğlenceli olmayacağına karar kılıp o işi akşama bıraktık. Şimdi de üçlü kanepede karşılıklı bağdaş kurarak oturmuş etrafa bakıyorduk.
"Jungkook~ ben çok sıkıldım..."
"Ben de sıkıldım. Ne yapsak ki~"
Muzip bir şekilde sırıtarak sorduğu sorudaki imayı anlayıp ensesine vurdum.
"Hey, neden vurdun?"
"Neler geçiyor senin aklından be."
"Normalce soru sordum, ne geçebilir ki~"
Tekrar vurduğumda bir yandan ensesini ovuyor, bir yandan da kızarmış olan yanaklarıma gülüyordu. Ona söylenirken telefonum çalmaya başladı. Sehpahanın üstünden telefonunu alıp kimin aradığına baktım. Annem arıyordu. Annem beni neden arıyordu ki? Annem beni aramazdı.
Jungkook'a bir bakış atıp, açtım. "Efendim?"
"Yoongi, oğlum, n'asılsın?"
"İyiyim anne, sen n'asılsın?"
Annem her ne kadar bana içtenlikle bakmak istemesede beni seviyordu ve arada ilgileniyordu.
"Bende iyiyim. Konuşmadık uzun zamandır. Büyükannenler tatile gitmiş diye duydum ve evde yalnızmışsın. Yanıma gelsene hem kayıt işlemlerini hallederiz hem de biraz vakit geçirmiş oluruz?"
Annemin teklifiyle omuzlarımı düşürdüm ve konuşmanın başından beri beni izleyen Jungkook'a baktım. Evet kayıt işlemleriyle falan ilgilenmemiz gerekiyor ve açıkcası annemle de vakit geçirmek isterim. Çünkü arada yaptığımız bu kaçamaklarda gerçekten de eğleniyorduk. Ama şimdi Jungkook'u da yalnız bırakmak istemiyordum.
"Çok isterim anne. Ama burada tanıştığım bir arkadaşımda katılabilir mi bize?"
"Oh, arkadaş mı edindin? Ayrıca benimle tanıştırmak istiyorsun. Elbette katılabilir, meraklandım şimdi."
Sevinçle yerimde kıpırdandım. Jungkook hâlâ beni izliyordu.
"O zaman... ne zaman gelelim ya da sen bizi arabayla almaya gelir misin?"
"Siz gelseniz olur mu tatlım? Arabayı bakıma gönderdim. Yarın sabah kahvaltıya gelin."
"Tamam~ yarın görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz oğlum."
Telefonu kapatıp tüm dikkatimi Jungkook'a verdim. Merakla bana bakıyordu ve söyleyeceklerimi bekliyordu.
"Yarın seni annemle tanıştıracağım."
Gözlerini kocaman açtı. "Ne?!"
🐰
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lake Person | YoonKook |
FanfictionYoongi, sadece gölde balık tutmak istemişti ve bir göl insanıyla karşılaşmayı kesinlikle beklemiyordu. Tabii o göl insanıyla da ruh eşi olmak... aklının ucundan bile geçmezdi. Başlangıç: {27.08.20} Bitiş : {04.07.21} #1-yoonkook #1-göl #1-s...