18

1.2K 142 44
                                    

Jungkook'la yine uyumlu bir şekilde giyinmiş durağa doğru yürüyorduk. Havalar biraz serinlemeye başlamıştı ve bu yüzden üstüme kot ceketimi giymiştim ama Jungkook ısrarlarıma karşı üşümediğini ve üstüne ek bir şey giymek istemediği diyip durmuştu.

Vardıktan sonra çok geçmeden gelen otobüse binip ikili koltuklardan birine oturduk. Yürümenin verdiği yorgunlukla oturduğum yerde yayılıp başımı arkaya yasladım. Ama yanımdaki beden rahatlamak yerine kıpırdanıp duruyordu. Salladığı bacağının üstüne elimi koyup durdurmasını sağladım. Aynı zamanda bakışlarınında bana dönmesini.

"Jungkook, biraz sakin olur musun? Stresin beni de germeye başladı."

Alt dudağını kemirirken hızlıca başını salladı. Gözümü devirmeden edemedim. Onaylarken bile stresli görünüyordu. Rahatlaması adına başını omzuma yaslaması sağlayıp yanağını okşadım. Hemen kurulup burnunu boynuma sürttü. Salak şey.

Geri kalan yol boyunca hiç kıpırdamadan orada öylece kaldı. Nefesi boynuma çarpmasa öldü falan sanacaktım, Tanrı korusun.

İnmemiz gereken yere geldiğimizde Jungkook'un kolunu hafif sarsıp uyandırmaya çalıştım. Gözlerini kırpıştırıp kafasını geri çektiğinde nerede olduğumuzu algılamaya çalışıyor gibi duruyordu.

Yeni uyanmış haline gülüp kalktım ve elinden tutarak otobüsten indirdim. Biz iner inmez giden otobüse bakıp tekrar bana döndü.

"Ne çabuk vardık ya..."

Yüzünü sıvazlayıp kolundaki saate baktığında irileştirmiş gözlerini bana dikti. "Yoongi, geç kalmıyor muyuz?!"

Kolundaki saati nereden çıkarttı bilmiyorum ama çok yakışmıştı. Ayrıca pahalı ve kaliteli görünüyordu. Acaba telefonunu ve saati gibi eşyalarını nerede saklıyordu. Çünkü gerekli zamanlarda çıkartıp getiriyordu.

"Yoongi neden cevap vermiyorsun?! Yoksa çoktan geç mi kaldık?!"

Göz devirip kendi telefonumdan saate baktım. Daha 09.17'ydi. Geç falan kalmamıştık çünkü anndem 10'da gelin demişti. Ayrıca gelirken de ekmek almamızı ve istersek ekmeğe sürülen çikolata da alabileceğimizi söylemişti. Ben seviyordum çünkü.

"Jungkook, lütfen biraz sakin olmayı dene tamam mı? Anlıyorum annemle tanışmak seni geriyor falan filan ama neden bu kadar büyüttün ki?"

Bir yandan elinden tutmuş onu evin yakınlarındaki küçük markete sürüklerken diğer yandan da laf yetiştiriyordum. Hayır gerçekten anlamıyorum. Tamam, sevgiliyiz ve bir ebeveynimle tanışacaksın tabii ki stres yapmakta haklısın ama onun stresi başka bir boyuttaydı.

"Buradan geç kalmamış olduğumuzu çıkartıp sorunu cevaplıyorum. Çünkü Yoongi, sen benim ruh eşimsin ve ben sana çoktan bağlandım. Sadece duygusal açıdan demiyorum metafiziksel anlamda da bağlandım."

Durup, deli misin bakışlarımı ona atarken güldü. "Bakma öyle, senin tabirinle sihirli bir şekilde birbirimize bağlandık işte."

Oflayıp yürümeye devam ettim. Elle eleydik ve dışarıdan gören biri sevgili olduğumuzu çok net anlayabilirdi. Ki bunu hiç dert etmiyordum. Ayrıca sabah olduğu ve hafta sonu olduğu için tek tük insan vardı. Onlarda sokaktaki dükkanların sahipleri.

"Peki sihirli bir şekilde birbirimize bağlandığımızda ne oluyor? Ayrıca ne zaman bağlandık biz ya?"

Yine aynı surat ifadesiyle sorduğumda aynı şekilde güldü. "Birbirimize, seninde bana karşı güçlü duygular hissetmeye başladığında bağlandık Yoongi. Yani bana aşık olduğunu biliyorum, inkar etmeye çalışma~"

İşaret parmağımla alnını ittiğimde küçük bir kahkaha attı, sonra da devam etti. "Bu bağ öyle basit bir şey değil. Göl ya da deniz insanlarına özel bir bağ. Anca ruh eşleriyle aralarında olur ve birbirlerini korumalarını sağlar."

Şaşkınca ve ilgiyle dinliyordum. Gerçi ben Jungkook'u hep ilgiyle dinliyordum. Benden küçük olmasına rağmen bir büyüğümden nasihat alıyormuşum gibi hissettiriyordu ve bu istemsiz ona öz saygı duymama sebep oluyordu.

"Nasıl yani?"

"Korumak pek uymadı aslında, ne diyeceğimi bilemedim. Mesela, sen zor durumdasın diyelim. Kendini kötü hissediyorsun ya da birileri seni feci bir şekilde dövmüş ve bayılmak üzeresin. Ben bunu hissedeceğim artık. Aynı şekilde sen de."

Gözlerim ve ağzım açılmış şokla Jungkook'a bakıyordum. Bu halime gülümseyip, burnumdan öpüp geri çekildi. Bu sırada da markete varmıştık. İçeri girerken şu hissetme olayını düşünüyordum.

Eğer öyle bir durumda ben büyülü bir şekilde bunu hissedersem... ben de mi artık sihirli biri olacaktım. Siktir, çok havalı!

Yanımda bir kıkırtı duyduğumda o tarafa döndüm. Komik bir şey mi vardı? Neden güldü ki? Eğer zihnimi okuyupta düşüncelerime gülüyorsan Jungkook... akşam için annemden balık yapmasını isterim!

Yanımdaki beden şokla gözlerini açıp, elimi bırakarak benden uzaklaştığında ben de şaşırdım. Balık yeriz diye kortu mu o şimdi? Yaa salak çok tatlı!

"Öyle bir şey yapmazsın değil mi Yoongi? Yemeyiz?"

Aramızdaki açtığı boşluğu kapatıp beline sarıldım. O da beklemeden kollarını bedenime sardı. Kötü hissetmiştim onu bu şekilde korkuttuğum için.

"Üzgünüm, böyle bir tepki vereceğini düşünmemiştim."

Başımın üstünde dudaklarını hissedince gülümsedim. "Önemli değil. Sadece balık yemeyelim, tamam mı?"

Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Sorarca bakıyordu. Başımla, onayladığımda ne ara tuttuğunu bilmediğim nefesini verdi. Off, bu kadar rahatsız olacağını fark edemedim.

Sarılmayı bırakıp tekrar el ele tutuşmamızı sağladı. "Ne alacağız? Bir şey mi lazımmış?"

"Yine heyecanlı haline büründün... bir şey lazım değilmiş ama çikolata alacağım. Sabahları ekmeğe bolca sürüp yemeyi severim."

"Hmm, demek öyle. Bunu aklımda tutsam iyi olur."

"Bu tarz şeyleri aklında tutmana gerek yok. Önemsiz bir şey."

Yine büyük irislerini büyüterek yüzüme baktı. Tanrım, bugün biz neden bu kadar şaşırıyoruz?

"Yoongi ben o cümleyi içimde söyledim!"

Ben de aynı tepkiyi verirken elimle ağzımı kapattım. "Jungkook, ben de mi sihirliyim artık?!"




Okuyupta oy vermeyenlere soruyorum; neden? :з

Lake Person | YoonKook |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin