Keyifli okumalar...
Kalbimde ki gümbürtüye inat sessiz attığım adımlarım beni yine o satıcının önüne getirmişti, ruhum yıkılmıştı ama bedenimin dikliği omuzlarımı yoruyordu, satını şaşkın bakışlarını bana doğrulturken konuşma gereği duymadan iskemleyi yine önüme koymuştu, yorgun bir şekilde kurulurken elimi kaldırıp çırpınan kalbimin üstüne koydum. Bir iki defa kaldırıp vurdum göğsüme, sesini susturabilir miydim? Ne yaşadım ben az evvel, ne oluyordu? Çözüm kaçmak mıydı? Çayı bana doğru uzatan satıcı çocuğa dönmeden aldım elinden, sıcak olduğunu bilmeme rağmen yudumladım, yudumladıkça boğazımda ki ağrı katlandı, içtiğim çay sanki kalbimin alevine döktüğüm benzindi, hararetim çoğalıyordu. İyi hissetmem gerekiyordu ama ben karmakarışık hissediyordum her şeyin aksine. Gözlerim sulanıyordu ama ağlamak istemiyordum, utanıyordum ama kalbim iyi atıyordu, mutlu atıyordu, güzel hissettiğimi kendime bile itiraf edemiyordum ben. Kime haksızlık yapacaktım söylersem, Seren hanımın yüzü gitmiyordu aklımdan, yine bir tarafım buruktu.
Karanlık çökerken artık eve gitmem gerektiğinin farkındaydım, ama oturduğum iskemle harikulade bir mezar gibi görünüyordu şuan gözüme. Satıcının parasını ona uzattığımda güçsüz dizlerimin üstüne zoraki tutunup ayaklandım. Sonbaharın habercisi soğuk hava esmeye başlamıştı, kış içimde ki yangını söndürebilir miydi? Kollarımı göğsümde kavuşturup caddeye doğru yavaş yavaş ilerledim, kafamın içinde şıklar belirledim nasıl bir açıklamanın daha makul karşılanabileceğini düşündüm. Zihnimin köşesi elediğim ve buruşturduğum şıklarla dolup taştığında kafamın içine oturan ağırlıkla tüm ayarlarımın birbirine dolandığını hissediyordum. Karanlığın tamamen örttüğü sokakları kaldırımlarda dikilen lambalar aydınlatmıştı, etrafı aydınlatan ışıkların olması tepemde biriken karanlık ortama bir ışık çakmaya yetmiyordu. Karanlığın birde destekçileri buğulu bulutlar iyice kaplarken akşamı saçlarımın arasına karışan damlaların varlığı içimi huzurla kaplanmasına neden olmuştu, yağmur hafif çiseliyordu, yağmur ayaklarımın dibine düşüyordu, yağmur kafamın içinde biriken tüm kötü düşüncelerin bulanmasına ardından temizlenmesine yardım ediyordu. Yüzümü kaplayan tebessümümü genişletip adımlarımı durdurdum ve kollarımı iki yana doğru açıp yağmurun beni kucakladığı gibi kucakladım onu.
Bir şarkı yükseliyordu gökyüzüne, sözleri kalbimden firar ediyordu. Yürümeye devam ettim, karşı kaldırımda beni izleyen bir çift gözün ağırlığını üzerimde hissederken kafamı çevirme gereksinimi duydum. Sokaklar boştu, yağmur yağıyordu ve bir çift bal göz gözlerime dokunmuştu. Kalbim hızla çarparken göğsüm heyecanla inip kalkıyordu, geçip giden arabaları umursamadan beni delirtecek kadar kullandığı yavaş adımlarla bana doğru gelmeye başladı. Yağmurdan korunmak içim elinde tuttuğu şemsiyeyi kenara bıraktığında, yağmur dağınık saçlarının arasına karıştı. Yol sanki bir an o kadar uzun gelmişti ki aramızda sadece birkaç adım mesafe kalmasına rağmen bitmiyordu. Zaman mı akmayı durdurmuştu? Yanıma en sonunda vardığında göğsüm hala inip kalkıyordu, hayal mi görüyordum ben? Burada değildi belki, ben çok istediğim için bir oynuyordu zihnim bana. Öyle olmalıydı yoksa ne işi vardı Yalın beyin burada? Niye peşimden gelsindi ki? Tam adımlarını dibimde durdurduğunda aramızda bir nefeslik mesafe vardı, bu kadar yakın durması sağlığım açısında kesinlikle iyi değildi.
Elimi uzatıp yanaklarına bastırdım avuç içimi, bunu yaparken o kadar emindim ki görüntüsünün bir yanılmadan ibaret olduğunun... Değildi. İrkilerek geri çektiğimde elimi yanaklarından dudakların iki yana doğru kıvrıldı. Bir adım geri çekildim, hareketimle kaşlarını çatılmıştı, alnının ortasında bir yarık oluştuğunda yağmur damlaları o yarıktan dökülmeye başladı. Bu görüntüsüyle iç çekerken saçlarına dolan yağmur açıkta bıraktığı boynuna kayıyordu, şuan ben sınanıyordum kendisiyle. Kolunu kaldırdığında gözlerini gözlerimden çekmeden baş ve işaret parmağıyla çenemi tutup yüzümü yüzüne doğru iyice yaklaştırdı. Gözleri biraz aşağıya düşünce kalbimin artık attığını bile hissetmiyordum, ne hissediyordum ben, adım neydi? Kafasını sağa doğru hafif kırdığında gözlerim kocaman açılmıştı ama o çoktan dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Dudaklarını dudaklarımın üstünde hissederken düşüp öleceğimi sandım bir an. Put gibi dururken karşısında dudaklarımda gezinen dudaklarına karşılık veremiyordum. Algılarımı yitirmiştim, içimde ki hararet içtiğim çaydan dolayı mı yoksa dudaklarından dökülen yangından mı olduğunu bilmiyordum ama kavrulduğumu hissediyordum. Kolları belimi kavradığında beni kendine tamamen yaklaştırıp aramızdaki boşluğu sıfıra indirdi. Gözlerimi yumduğumda dudaklarımı araladım, çok dayanmıştım bile. Dudaklarını nazikçe dudaklarımda dolaştırırken bu andan güç almak istercesine ellerimi omzuna koydum. Boşta kalan eli enseme gittiğinde öpüşmeyi alevlendirmişti, alnını alnıma yaslayıp dudaklarımızı ayırdığında ikimizde nefes nefeseydik. Yüzümü iki elinin arasına aldığında nazik dokunuşları içi titretmişti, bu karşımda duran Yalın kimdi? Ne yapıyordu, dahası ben nasıl uyuyordum ona? Dizginleyemiyordum ki kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fala Düşen Kısmet
RomanceYetişkin içerik! _ "Canı çıkana kadar karabiber koy!" "Yemek tarifi mi bu?" "Hayır aşkın tarifi, alerji yapsın, arada acıdan hapşuralım." _ Aşk, kalp ağrısı ve mizah... Tek kitapta! Dikkat edin, öldürmekten güldürür!