🍃 Serzeniş 🍃

2.6K 245 111
                                    


Keyifli okumalar...

Yalın'ın yanına döndüğümde kendi koltuğunda bulmuştum onu. Bana bakmadı, varlığımı sezdiğini biliyordum ama önünde ki dosyalardan ısrarla gözlerini çekmiyordu. Masada duran sıcak kahvesine uzandı ince uzun parmakları, bir erkeğe göre harika görünmüştü elleri gözlerime. Dudaklarına götürdü, altı daha dolgun dudaklarını araladı, kahveden bir yudum içti ve bardağı yavaşça yeniden masaya bıraktı. Onu izliyordum ve bunun ruhuma iyi geldiğini hissediyordum, ona bakmak bana iyi geliyordu. Onu sevmek gibi. 

"Bilerek kışkırttın onu!" dedim masanın önünde duran koltuklardan birine geçip. "Başta anlamadım ama akıllıca bir hareketti."

"Düşüncesiz bir insan gibi mi görünüyorum gözünde?" dediğinde gözleri beni bulmamıştı ama sesin de sorusunda cevap bekleyen bir tını vardı. 

"Hayır tabii ama yakıştıramadım sana, üstüne gittin. Sen böyle biri değilsin!" dedim. Bal gözlerinin dosya üzerinde dolaştığı hareleri duraksadı. Yavaşça kafasını kaldırıp bana baktı. "İntikam aldın ondan, o gece aynısını yaşadın, bir nevi bedel ödettin. Düşüncesizlik değil kesinlikle bu, aksine kasıtlı yaptın." Yüzünde tavrından hoşlanmadığımı gösteren eden bir gülümseme belirdi. 

"Gerçekten intikam almaya çalışsaydım daha farklı bir yol izlerdim, bu tamamen artık gözlerinin açılması için yaptığım bir taktikti. Umarım faydası dokunmuştur," dedi dümdüz bir sesle. "Çok uzattı."

"Daha beter bir hal aldı desem yeri, onu bu şekilde kalbiyle yüzleştirmen acımasız," dedim sıkıntılı bir nefes verip. 

"Sence insan kalbi ne kadar sabırlıdır Efsun?" diye sorduğunda gözlerini gözlerime dikmişti. "Çok sabırlıdır," dedi cevabımı beklemeden. Yoğun bir duygu kapladı yüzünü. Gözlerinin harelerinde bir karaltı dolaşıyordu, gözlerinde bir çocuğun adım attıkça çıkardığı sesleri duyumsuyordum, o çocuk yaralıydı, o çocuk çok güçlüydü. "Aşınmadığı sürece çok sabırlıdır, Melih o sınırda tepiniyor, kapıyı çalıp kaçan arsız bir çocuk gibi. Gitmeyi bilmiyor, gelmeyi bilmiyor. O kapının ardında onu tutacağından o kadar emin ki o elin, bir gün kaybedeceğini bile bile bundan vazgeçmiyor!" Elime uzandı, elimi tuttu, avuç içime dudaklarını bastırdı. İçim gitti. "Sana gelmeseydim, ne zamana kadar bana sabır gösterecektin? Sen bana sana gelmeyi öğrettin Efsun, bir giz gibi… "

"Melih bey peki?" 

"Ondan önce Çiğdem gelir, daha fazla üzülmesini kimse bekleyemez ondan. Melih serserisinin güzel bir derse ihtiyacı var, dua etsin işlerim başımdan aşkın ama sen Çiğdem'le konuş yine de."

"Benimle konuşabileceğin sanmıyorum, benden hoşlanmıyor da azıcık!" dedim burun kıvırıp. 

"Sadece birazcık mı?" dediğinde çıkan eğlenir tonda ki sesine ters ters bakarak karşılık verdim. Telefonumdan bildirim sesi yükselmişti. Elime ufak bir öpücük daha bahşettiğinde nazikçe bırakıp önünde ki dosyalara indirdi kafasını. Telefonumu elime aldığımda ekranda beliren mesaja anlamsız gözlerle baktım. Yok artık dercesine kirpiklerimi kırpıştırınca mesajın üstüne dokundum. Açılan mesaja baktım, defalarca okudum. Doğru muydu bu? Hesabıma yüklü miktarda para yatırılmıştı. Yalın'ın bana verdiği çekte yazıldığı meblağ kadardı üstelik. 

Yalın'a döndüm hızla. İstifini bozmadan işiyle ilgilenmeye devam ediyordu. Utanmış mıydım? Evet şu an ona karşı hem mahcup hissediyordum hem de utanç duyuyorum.

"Yalın?" dediğimde yavaşça bana döndü, telefonu ekranı kapatmadan masanın üstüne koyduğumda gözleri kısaca ekranı ardından gözlerimi buldu. 

"Bankada bir sıkıntı olmuş, yeni haberim oldu. Halettim," dedi yumuşak bir sesle. 

"Gerek yoktu!" dedim çekinerek. Gözlerinde tanı konulması mümkün olmayan bir ifadeyle bana bakmaya başladığında daha fazla tutamadım gözlerimi. Geri çektiğimde telefonuma bir bildirim daha düşmüştü. Benim gözlerim telefona kayınca Yalın'ın gözlerininde telefonumun ekranında kalakaldığını gördüm. Yüzü donmuştu. Telefonumu hızla elime aldım ve bildirim kutusuna düşmüş mesaja baktım.

Fala Düşen KısmetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin