34

752 87 2
                                    

Ölümün kokusu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Ölümün kokusu. Boşluğun. Beyazların kokusu. Sanki içerideki herkes dışarıdan izole olmuşta, siz onlara ölümcül bir hastalık bulaştırmışsınız gibi kokuyordu.
Duvarlara bitişik yerleştirilen oturakların üstlerine arada boşluk bırakarak, size üzgün bir şekilde bakan insanlar...
Karıları ağrıdığı için annelerinin dizlerine yatmış uykusuz çocuklar, yaşlı adamların ağızlarına tuttukları peçetelerin kokusu gelirdi burnuna.

Çaresizliğin kokusuydu aldığı. Sedyenin üstünde başı yana düşmüş, hareketsiz halde yatan sevgilisinin elini çaresizce sıktığında, yatağın demirlerine kenetlenmişti tek elini.
Uzun beyaz koridoru hızla geçerken, sonunda beyaz bir ışık görmüştü. Gidiyordu sanki, sanki bitiyordu. Kapının yanına geldiklerinde hemşire, sert darbesiyle çocuğu durdurmuş, bir adım daha atmasını engellemişti.

Kalbi sıkışıyordu. Bir şeyler yapmak istiyordu ama yapamıyordu. Elleriyle biryerleri sıkmak, tutmak, parçalamak istiyordu. Bağırmak istiyordu.
Karşında ki hemşirenin dışarıdan gelen hiçbir sesi duymuyordu. Elini ensesine attığında, yerinde duramıyordu adeta. Kadın içeri koşturduğunda ise kalakalmıştı öylece. Öylece o boş, beyaz koridorda kalakalmıştı.
Kapıdan yüzü yere dönük beyaz önlüklü birinin çıkmasını istemiyordu. Nefes alamıyordu.
Kafasını sallamaya başlamıştı bir anda. Hızla sağ sol yapıyordu. İçi içine sığmıyordu. Heyecandan değil, korkudan içi kıpır kıpırdı. Sanki kıyıya vuran bir balığın tekrar suya giderken ki çaresizliğini yaşıyordu şimdi.
Arkasını hızla döndüğünde koşmaya başlamıştı. Hızla koşuyordu. Az önce ona üzüntü ile bakan insanların içinden, o boşluğun içinden geçiyordu hızla...

Dışarı çıktığında takılmış, dizlerinin üstüne düşmüştü sertçe. Kafasını önüne eğdiğinde ellerini yere dayamış, bağırmaya başlamıştı.
Hıçkırıyordu. Avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Boğazı sökülünceye, sesi kesilinceye kadar.

"Neden?! Neden o?!"

Kolları güçsüzleştiğinde, bırakmıştı kedini asfaltın üstüne. Bacaklarını birbirine çektiğinde ise kafasını içine gömmüş, hıçkırıklarını sessizleştirmişti.
Sessizce ağlıyordu. Sevgilisi, vazgeçemediği, bir anda bütün herşeyi olan kız, orada yaşam ve ölüm arasında mücadele verirken o hiçbir şey yapamıyordu. Tek yapabildiği ağlamaktı. Deli gibi ağlamak.
İçinde ki çaresizliğin kokusu yoğunlaşırken, kalbi delinmişti sanki.

Etrafından geçenler garip bakışlarını çocuğa çevirmişlerdi. Bazıları telefonuyla heyecanlı bir şekilde onu çekerken, bazıları garip, küçümser bakışlarını atıyorlardı yerde yatan çocuğa.
Bilmiyorlardı ki orada iki dünya yıkılıyordu. Bilmiyorlardı ki orada iki yaşam son buluyordu. Bilmiyorlardı ki sadece içeride yatan kız değil, burada sessizce ağlayan çocukta ölüyordu onunla yavaşça. Onlarsa sadece izliyorlardı.

Bir yaşam biterken orada durup sessizce, hiçbir şey yokmuş gibi dikilip onu izliyorlardı. O kadar sessizlerdi ki, sessizlikleri kulağınızı parçalayacak güçteydi...

.

(Oy vermeyi unutmayalım çukulatalarım🖤

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


(Oy vermeyi unutmayalım çukulatalarım🖤

still with youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin