11

1.8K 173 49
                                    


💜

"Zaman gerçekten çok değerli bir kavram değil mi?"

Kadın kafasını sallarken, adam parmaklarını birbirine dolamış yüzüğü ile oynuyordu.

"Bazen bir anda bitiyor, bazen bir an önce geçmesini istiyorsun, bazen ise o değerli anda takılı kalmak istiyorsun."

"Evet garip duygular yaratıyor insanda."

"Sizin değerli anınız nedir?"

Adam kafasını yana attığında, gülümsemişti.

"Bu yıllardır cevabını aradığım bir soru."

Kadın gülümserken, adamın sesi dikkatini dağıtmıştı.

"Ama onun gözlerine bakarken hep o anda sıkışıp kalmak isterdim."

Adam kameraya sinsi bir gülüş attığında, devam etmişti.

"Bundan daha önce hiç bahsetmemiştim ama onun gözlerine bakmamak için çok direnirdim."


Çocuk günlük döngüsü haline gelen şeyleri yapıyordu. Okula git, geri gel, deli gibi çalış ve yat.
Yaklaşık beş aydır boşluğa düşmüştü ve kurtulamıyordu.
Kalbin de boşluk vardı. Kabullenemiyordu ama okula her sabah kızı göreceği umudu ile gidiyordu. Yine yüzünde o gülümsemesi ve uçları yıpranmış botları ile onu beklediğini umut ediyordu.
O gün orada kızın gözyaşlarının veda gözyaşları olduğunu haftalar sonra anlamıştı. Gerçekten yapmıştı. Hayatından çıkmıştı, onu bırakmıştı.

Ayağıyla önüne gelen taşa sert bir tekme atarken, yüzüne acı bir gülümseme yerleştirmişti.
Bu yıllardır istediği şey değil miydi?
Yıllarca onun yüzünü bir daha görmemek için dualar eder, onun kendinden uzak durması için her şeyi yapardı ama şimdi o garip gülümsemeyi görebilmek için her şeyini verirdi.

Yola bakarak yürüyordu ki gördüğü botlar yüzünden olduğu yerde aniden durmuştu çocuk. Göz göze geldiklerinde, kızın yüzüne bakıyordu derin derin. Saçlarına, artık sarı olan saçlarına. Tek omzuna aldığı çantasının askısını sıkarken, ağlamamak için kendini zor tutuyordu çocuk. Deliler gibi ona sarılmak istiyordu ama vereceği tepkiden korkmuştu.

"Selam kücüğüm."

Kızın, o garip ama güzel gülüşünü gördüğünde dayanamayıp, minik bedenini kolları arasına almıştı.
Elleri ile kızın sırtından baskı yaparken, deli gibi atan kalbini duyabiliyordu.
Kız kafasını çocuğun göğsüne yasladığında, gözleri dolmuştu. Beş ay önce hissettiği şeyleri, istediği şeyleri yaşıyordu.
Onun saçlarını okşayan elleri..

~~

"Al."

Kız uzattığı pembe kalpli kutuyu sıkıca tutuyordu. Çocuğun yüzünde buruk bir gülümseme belirmişti.

"Bu o mu?"

Kız heyecanla kafasını salladığında gülümsemişti.

"Aynısından bir tane daha vardı."

Çocuğun dudağının yanı kıvrılırken, kutunun içinde ki keklere bakmıştı.

"Nasıl öğrendin?"

"Neyi?"

"Çikolatalı sevdiğimi."

Kız gülümsediğinde, çocuğunda aniden gözleri açılmış ve yüzünde onunda anlamadığı bir gülümseme belirmişti.

"Gerçekten bilmek istiyor musun?"

Çocuk dudaklarını birbirine bastırmış yüzünde ki tebessüm ile kafasını sallamıştı.
Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar içten güldüğünü farketmişti. Kızın gülen gözlerine bakarken, saçlarına ilişmişti gözleri.

"Saçların..."

Kızın tek kaşı yavaşça havalanırken, dudaklarını birbirine bastırmıştı.

"...çok güzeller."

Uzun zamandır aldığı iltifattan sonra şaşırmıştı kız. Yüzünde onun bile anlamadığı bir gülümseme oluşurken, kekin birini ağzına hızlıca tıkmıştı.
Alışkın değildi çocuğun ona böyle davranmasına.

"Neredeydin bunca zaman?"

"Orada burada geziyordum."

"Okul?"

"Bıraktım."

Çocuğun kaşları şaşkınlıktan havalanırken, aynı anda geri çatılmıştı.

"Neden?"

Kız derin bir nefes aldığında önlerinde ki gölete dönmüş, yavaşça ilerleyen ördekleri izlemeye başlamıştı.

"Zamanımı boşa harcamak istemedim. Hem artık bir işim var."

Çocuk sorar gözlerle kıza bakarken, kız çantasından fotoğraf makinasını çıkartmıştı.

"Vay! Hep istediğin şey!"

Kız gülümserken, bir anda çocuğun fotoğrafını çekmişti.

"Şey...kusura bakma. İnsanların fotoğraflarını çekmeyi severim."

"Sorun değil."

Yıllar sonra geçirdikleri en uzun ve en dolu gün olmuştu. Bütün bir gün boyunca fotoğraf çekilip, Rose'nin yaptığı, Jungkook'un en sevdiği çikolatalı keklerden yemiş, küçükken yaptıkları gibi parka gidip deliler gibi eğlenmişlerdi.
İkisininde birbirlerine ihtiyacı vardı. Onlar ne kadar birbirlerinden kopsalarda bir mıknatıs gibi birbirlerini geri çekiyorlardı.

Günün sonunda kızın yeni taşındığı evin önünde durduklarında ortamı derin bir suskunluk sarmıştı.

"Yarın boş musun?"

Ortamda ki ölümcül sessizliği bozan çocuğun kelimeleriydi.
Kız yanıt olarak kafasını salladığında, çocuk gülümsemişti.

"Seni okuldan alırım."

İkiside gözlerini kırpmadan birbirlerine bakarken kız bir anda kollarını çocuğun boynuna dolamıştı.

"Dikkat et."

Ayrıldıklarında kız; çocuğun gitmek istemeyen gözlerine son bir bakış atıp, kapıdan içeri girmişti.


"Düşündümde..."

Adam sandalyesinde dikleştiğinde arkasına yaslanmıştı.

"...sanırım onunla geçirdiğim her an, hepsi değerliydi."

.

still with youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin