Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Elmacık yanaklarına, çiseleyen yağmur damlaları vururken kalçasını koyduğu ıslak mermerden öylece nemli toprağı izliyordu. Dirseklerini bacağının üstüne dayadığında, bir kaç saat önce satın aldığı papatya buketini elinin içinde sıkıp büzüştürmüştü. Öfkeliydi. Onu öylece bırakıp giden sevgilisine öfkeliydi. Denemediği için öfkeliydi. Derin bir nefes aldığında kaskatı kesilen belini dikleştirip, omuzlarını gerdiğinde eski kambur haline geri dönmüştü. Gözleri boş mezarlıkta gezerken, ağlayarak mezar taşlarına, toprağa yatan insanlara kaymıştı gözleri.
"Kalk oradan çocuk."
Arkasından gelen yaşlı, tok ses istemsizce havalanmasına neden olmuştu. Yaşlı adam bastonuna dayanmış, az önce sitemle arkasından baktığı çocuğun acınası, buruk yüzü içini umutsuzlukla doldurmuştu. Uzunca meraklı, hissiz gözlerini; onun aksine nefret ve ümitsizlikle dolu olan genç gözlerde gezdirmişti. Çocuk, sessizce onu süzen yaşlı adama bakarken başını yavaşça eğmiş, arkasını döndüğünde ise birkaç adım atıp nemli toprağa bakmaya devam etmişti.
Yaşlı adam omuzları düşük, elinde solmuş papatyalarla şimdi vücudu sallanmaya başlayan çocuğu süzmüştü uzunca. Derin bir iç çektiğinde, karışmak istememişti ama haftalardır yüzünü göremediği, acıyla orada ağlayarak oturan ve saatler sonunda çekip giden çocuğun derdini merak etmişti. Mermer döşemeli mezarın diğer ucundan çocuğun hıçkırık sesleri yaşlı adama gelirken, dudaklarını birbirine bastırıp, ayaklarını sürüyerek yavaşça yanına yürümüştü. Çocuk gözyaşlarını gizlemek için kafasını hızla diğer yöne çevirdiğinde ağzından kaçan hıçkırıklara engel olamamıştı. Bacakları titrerken yere yapışacağı vakit yaşlı adam çocuğun kolundan sıkıca tutup onu, az önceki yere yeniden oturtmuştu.
"O kadar mı yorgunsun çocuk?"
Jungkook papatyaları yere attığında ellerini gözlerine siper edip, bağırarak gözyaşlarını akıtmaya devam etmişti. Yaşlı adam şaşkınca çocuğun her hareketini süzerken, titrek eliyle sırtına vurmakla yetinebilmişti. Az sonra elini indirdiğinde kafasını önüne dönüp, ortasına aldığı bastonuna ellerini dayayıp öylece çocuğun iç geçirişlerini, hıçkırıklarını dinlemişti. Kırışık yüzüne değen yağmur damlalarını çocuğun gözyaşlarına benzetmişti, onlar gibi titrekti gözyaşları. Dakikalarca durmuşlardı orada. Ta ki çocuğun gözyaşları durulana kadar. Çocuk sertçe burnunu çekerken sesini düzeltip ıslak, kızarmış gözlerini önlerinde duran mezara dikmişti. Gözleri acıyordu, kalbi.
"N-nasıl ayakta duracağım? Nasıl y-yaşayacağım yeniden?"
Yaşlı adam bastonu üzerindeki ellerini gevşettiğinde, bastonunu bir kenarı bırakıp o da çocuk gibi ellerini önüne almış, bir süre gözlerini boşlukta dolaştırmıştı.
"İnsanı ne ayakta tutar çocuk?"
Jungkook da uzunca baktı uzaklara. Cevabını bilmediği bir soruyu düşündü dakikalarca. En sonunda vazgeçtiğinde, kafasını sallamakla yetindi yavaşça.