Çakıl taşlarıyla dolu olan yolda sarsıla sarsıla ilerliyorlardı. Teklifi kabul ettiğini söylediğinde annesi ile babası çok sevinmişti ve hemen Handan Sultan'a bir mektup yazmışlardı. Günile'nin yola çıktığından haberi vardı.
Yanında oturan refakatçisi ve yardımcısı Zeynep'e baktı.
"Ne kadar yolumuz kaldı?"
"Payitahta varmak üzereyiz."
Günile, mutlulukla gülümsedi. Uzun vakittir yollardaydılar. Bu yolculuk onu epey yormuştu.Dudaklarının arasından sıkıntılı bir nefes peyda etti. Onu eski yaşantısından çok uzakta, zorlu ve çetin bir yaşantı bekliyordu. Şehzade eşi olmak kolay değildi.Ya tahta
çıkamazsadiye içi içini yiyordu insanın. Hep bir ölüm telaşı oluyordu üstlerinde.En nihayetinde araba durduğunda Günile derin bir nefes verdi ve gözlerini kapattı. Bir nebze de olsa kendini sakinleştirdikten sonra ayağı kalktı. At arabasının kapısı harem görevlisi ağalardan biri tarafından açılmıştı. Onun elini tutup aşağı indiğinde Handan Sultan ve yanındaki kalfaların onu karşılamaya geldiğini gördü. Yüzüne güzel bir gülümseme yerleştirdi ve Handan Sultan'ın önünde eğildi.
"Hoş geldin, Prenses Günile."
"Hoş buldum, Sultanım. Sizi görmek büyük şeref."
"Benim içinde öyle. Maşallah anlatılanlardan da güzelmişsin."
Günile, utanarak başını eğdi ve
"İltifatınız için teşekkür ederim, sultanım." dedi.
İkisi yan yana yürümeye başladığında sessizliği Handan Sultan bozmuştu.
"Düğün hazırlıkları tamamlandı. Bugün yol yorgunusun, sana tahsis ettiğim dairede dinlen. Aslanım ve senin nikakın yarın kıyılacak."
Günile, gülümsedi ve "Siz nasıl uygun görürseniz, sultanım." dedi. Ona tahsis edilen daireye geldiğinde etrafı incelemeye başladı. Gayet geniş ve ferah bir daireydi.
"Beğendin mi?"
"Tabii ki, sultanım."
"Beğenmene sevindim. Ben seni yalnız bırakayım. Nasıl olsa yarın görüşeceğiz. İyice dinlen, istersen hamama gidebilirsin. Kalfalar sana eşlik edecektir."
Günile, eğildi ve "Görüşmek üzere, Sultanım." dedi. Handan Sultan, daireden ayrıldığında kendini yatağa bıraktı. Çok yorgundu, hareket edecek hali yoktu. İçeriye Zeynep Hatun girince "Zeynep, cariyelere söyle eşyalarımı yerleştirsinler." dedi. Zeynep, onaylar anlamda başını sallamıştı.
"Üstümü değiştireyim, hamama gideceğim."
Kendine uygun bir kıyafet seçti ve onu üstüne giydi. Kalfalarla beraber hamama geldiğinde havluya sarıldı ve mermer taşın üzerine uzandı. Halayıklar sırtını keselerken sıcak suyun etkisiyle rahatladığını hissediyordu. Yanda duran tabaktan bir üzüm tanesi attı ağzına. Hamam sefası bittiğinde dairesine geri dönmüş ve geceliklerini giyip erkenden uyumuştu.
Sabah erkenden uyanmıştı. Birazdan kalfalar gelecek ve onu düğün için hazırlayacaktı. Bugün çok heyecanlıydı, çünkü kaderinin değişeceği güne adım atmıştı.
Kalfalar odaya girdiğinde heyecanla gülümsemişti.
"İlk önce sizin için hazırlatılan gelinliği deneyelim."
Günile, kalfanın getirdiği kırmızı, gösterişli gelinliği orada bulunanların yardımı ile giydi. Gelinliği çok beğenmişti, çok zarif detayları vardı.
"Gelinliği Handan Sultan mi hazırlattı?"
"Evet, umarım beğenmişsinizdir."
"Çok hoş, çok beğendim."
Terzihane ustası, gelinliğin üstünde birkaç oynama yaptıktan sonra gelinlik hazırdı. Aynanın karşısına yerleştirilmiş koltuğa oturdu ve saçlarının yapılmasını bekledi. Uzun, sarı saçlarını sarmışlar ve dalga dalga yapmışlardı. Dudaklarını gül kurularıyla renklendirmiş, vücudunun her yerine en güzel kokulardan sürmüşlerdi.
Ayağı kalktığı esnada içeriye Handan Sultan girmişti. Hemen eğildi.
"Günile, bu ne güzellik? Rabbim seni nazarlardan korusun."
"Sağ olun, Validem."
"Umarım gelinliğini beğenmişsindir."
"Evet, sultanım. Çok beğendim."
"Ala."
Handan Sultan, Günile'ye doğru yaklaştı ve kenarda duran duvakla tacı Günile'nin kafasına yerleştirdi. Ardından arkasını dönerek yardımcısına baktı. Yardımcısı hemen Handan Sultan'ın yanına gidip elindeki kutuyu ona vermişti. Handan Sultan, kutuyu açıp içinde yakut taşlarla bezenmiş kolyeyi çıkardı ve Günile'nin boynuna taktı.
"Bunu bana Valide Gülbahar Sultan düğünümde vermişti. Ben de sana veriyorum. İnşallah Allah senin de bunu gelinine vermeni nasip eder."
Günile, ağlamamak için kendini zor tuttu. Bu kıymetli hediye onun için çok önemliydi.
"Beni böylesine kıymetli bir hediyeye layık gördüğünüz için teşekkür ederim, Validem."
Handan Sultan, ellerini Günile'nin kollarının iki yanına koydu.
"Oğluma çok iyi bir eş olacağına eminim. İkiniz de birbirinizi sevin, saygı gösterin, koruyup kollayın. Aranıza hiçbir engel girmesine müsaade etmeyin. Rabbim size hüzünlü gün göstermesin, her daim mutlu olun."
"Sağ olun, Validem. Allah sizi başımızdan eksik etmesin."
Handan Sultan, gülümsedi ve bir adım geri çekildi. Ardından Günile'nin duvağını yüzüne örttü. Günile, gitme vaktinin geldiğini anlamıştı. Birazdan nikahlı eşi Şehzade Selim'i görecekti.
Düğün vesilesiyle halkın karnı doyurulmuştu. Kimse aç açıkta bırakılmamıştı. Haremde de eğlenceler çoktan başlamıştı. İstanbul'un en iyi müzisyenleri çalıp söylüyorlardı. Cariyeler raks ediyordu. Kazanlarda çeşit çeşit yemekler kaynatılmıştı. Lokmalar döktürülmüş, şerbetler dağıtılmıştı.Bir harem ağası ve kalfa eşliğinde ikisinin nikahı kıyıldı.
Günile, taşlığın kapısının önünde durunca raks eden cariyeler bir köşeye geçmişti. O telli duvaklı, taşlıktan geçip giderken kimisi hayran bakışlarla, kimisi haset dolu izliyordu onu.
Günile, Şehzade Selim'in dairesinin önüne geldiğinde nefesini tuttu. İçeriye adım attığı an, kaderini değiştirecek olan adamla tanışacağı andı.
◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇◇
Medayada : Günile'nin gelinliği, duvağı, kolyesi
Merhaba arkadaşlar.Hikayemin ilk bölümü ile karşınızdayım.Bu bölüm hakkında fikirlerinizi duymak isterim.Vote ve yorum yapmayı lütfen unutmayın.Yeni bölümlerde görüşmek üzere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEVRİN SULTANI
Ficción históricaBen Günile Osmanlı İmparatorluğunun Kırımlı Prensesi. Zekasını,güzeliğini,asaletini annesinden. Cesaretini,savaşcı kişiliğini babasından alan Prenses. Sultan Selimin Baş Hasekisi, evlatlarının talihli annesi Gülnar Sultan. Güzelliği,zekası,asaleti...