🖤
"Peki, iyi hoşta kapıyı nasıl bulacağız ki" dedi Uraz biraz kuşkulu bir sesle
"Bulacağız artık bir şekilde"
"Ben Burak'a katılıyorum, biz uzaktan gördük kapıyı açtıklarını ama şu duvarda bir yerde olması lazım açıkları yer" dedim ve tek başına duran üzerinde her yerde olduğu gibi yığınla kitap olan tavana kadar değen kitaplığı gösterdim.
"Arayacağız bulacağız o zaman bir şekilde" dedi Okyanus kitaplığın oraya giderken
"O zaman filmlerdeki gibi kitapları falan çekin" dedi ve kocaman bir kahkaha attım
"Onlar sadece filmlerde olur akıllım" dedi o da benim gibi gülerken Uraz
"Tamam bak da gör o zaman" dedim ve bende kitaplığa gittim aslında böyle bir şey olmayacağını biliyordum ama denemeye değerdi yani. Kitapların arasında sanki hissetmeye çalışıyormuş kitapların başından sonuna doğru elimi gezdirirken tam sonuna yaklaşırken beklemediğim bir anda ayağım bir şeye takıldı ve tam düşerken meşalelerin asılı olduğu demir çubuğa tutunmuştum ki o da aşağıya doğru kaydı ve tam düşmeyi beklerken Savaşın kaslı kolları arasında buldum kendimi şaşkınca ela gözlerine bakarken ne kadar çekici olduğunu düşündüm kumral hafif uzun saçlarını hafif yukarı ve yana doğru taramış ve kendi haline bırakmış. Daha yeni yeni çıkmaya başlayan sakalları ise yüzüne aşırı çok yakışmıştı.
"Eee daha ne kadar bakışacaksınız kapı açıldı ya hani girsek artık diyorum." dedi tabiki de bütün romantikliğin düşmanı Uraz. Savaş beni hafifçe doğrultup benden bir adım kadar uzaklaştı.
"Bak gördün mü? buldum işte kapıyı" dedim biraz havalanarak
"Acemi şansı işte"
"AAA yeter be sizin kavganızı mı dinleyeceğiz akşama kadar?" dedi biraz kızarak Okyanus
Onlara bir şey demeden büyük bir cesaretle kapıya doğru adımlamıştım ki:
"Nereye küçük hanım?" dedi Savaş, benim önüme geçerek kapıdan içeri girdi ve arkasından hepimiz girdik ama ben Savaş içeri girerken elini tutmuştum bile sonuçta o benim ilk girmemi istemiyorsa beraber aynı anda girebilirdik sonuçta. Burası her zaman ki zifiri karanlık aşırı büyük bir mağara gibi bir yerdi ve rutubet kokuyordu. Yanımızda getirdiğimiz el fenerlerini açtık herkeste birer tane vardı. Savaşa biraz daha sokuldum ve elimdeki fener sayesinde mağarayı incelemeye başladım. Yarasa falan yoktu ama her taraf örümcek ağları ve vığır vığır örümceklerle kaplıydı.
"Buranın adını buldum; adı örümcek mağarası olsun" dedim gülerek en önde biz olduğumuz içi arkamı biraz döndüm ve arkamdakilere baktım Okyanus ben gibi Burak'a yapışmış onların yanında Uraz tek başına etrafı inceleye inceleye yürüyordu.
Biraz daha yürüdükten sonra mağaranın yürüdüğümüz kısmı küçülmeye başladı biraz eğilerek yürüdükten sonra zincir sesleri gelmeye başladı ama bu seslerin ne olduğunu anlayamamıştım ama sanki ağzı kapalı biri bağırmaya çalışıyormuş gibiydi sesler biraz daha netleşince Savaş beni biraz arkasına aldı ve tek sıra halinde seslerin geldiği yere gitmeye başladık. Biraz daha gidince bir adamın bir kadına sopayla vurduğunu gördük. Kadının ağzı bez gibi birşeyle kapalı ve acı çektiği her halinden belli oluyordu adamın sözlerine kulak verdiğimizde ise
"NERDE O DOĞURDUĞUN, NERDEEEEE" diye tabiri caizse böğürdüğünü duyduk.
Adam kadına son bi kez daha güçlüce vurunca muhtemelen kadın acıdan bayılmıştı. Ve adam elinde sopayı biraz uzağa fırlatıp ağzından akan salyaları silip, bizim daha yeni fark ettiğimiz kapıdan çıkıp gitti. Ardından bizde koşarak kadının yanına gittik. Kadın normalinde beyaz ama kirden ve pislikten rengi griye dönmüş dizlerinin biraz altında bir elbise giyiyordu. Saçları ise belindeydi ama çok karışıktı.
