Acı vardı.
Öyle ki kalbim yanıyordu sanki. Midemden yukarı iğrenç bir tat yükseliyordu. Karanlıktı, yalnızdım. O kadar uzun zamandır karanlıktaydım ki gündüz müydü gece miydi kestiremiyordum. Bileklerim acıyordu, kendimi rahatlatmak için bebeğimle konuşuyordum sadece ama olmuyordu. Taeyong'dan haberim yoktu.
Kimse uğramamıştı yanıma, kaç gündür açtım, uykusuzdum. Kusmak istiyordum ama olmuyordu. Uyuyamıyordum, eğer uyursam ve Taeyong'un başına bir şey gelirse kendimi affedemezdim. Beni koruma sözü veren birini karanlık bir odada bırakamazdım. En basitinden bunu her şeyime yapamazdım.
Gözlerim doluyordu. Son olduğunu, sonun geldiğini biliyordum ama bunu kendime itiraf edemiyordum. Şu an için tek isteğim Taeyong'a sarılmak ve iyi olduğunu görmekti. Sarılamasam bile iyi olduğunu görmek istiyordum. Çok küçük ama bir o kadar da acizce bir istekti. Bitmişti, bitmiştik ve yıkılmıştık. Her şey o kadar ani gelmişti ki olanları toparlayamıyordum. Küçük bir kız çocuğuna göre fazla düşünüyordum. Her şeyi fazla düşünüyordum.
Bundan sonrasını bilemem ama... Seni sonsuza kadar koruyacağım. Kızımı koruyacağım.
Dişlerimi birbirine bastırarak başımı iki yana salladım. Neden bu halde olduğum bariz belliydi. Babam yüzündendi. Onun yüzünden buradaydım. Onun yüzünden ona inanmıştım. Eğer sözünü tutsaydı şimdi burada değil, gökyüzüne bakıyor olurdum. Yine yalnız olurdum ama bu korkuyla nefes almazdım. Korkuyordum çünkü her an nefesim kesilebilirdi, bu karanlık ebedi olabilirdi.
"Annecim," dedim bağlı bileklerimi karnıma taşıyarak. Az da olsa karnımı elleyebiliyordum. Yavaşça okşamaya başladım karnımı. Sessiz olmalıydım, eğer bir bebeğim olduğunu öğrenirse daha da kötü olurdu her şey.
"Ben buradayım. Merak etme, baba da iyi. Sadece uykusu var, dinlenmeye gitti." Dudaklarımı birbirine bastırdım burnumu çekerek. "Biliyorum üşüdün. Burası biraz soğuk ama merak etme yine de, çıkacağız buradan. Baba gelecek."
Baba gelecek.
Umut kelimesi benim için o kadar ıssız bir kelimeydi ki tarif edemiyordum. Bir kız çocuğunun umutları sadece bir gecede yıkılmıștı. Sabaha yanımda babamla uyanırım derken soğuk bir havayla uyanmak ve tüm evi dolaşmak... Anne babam nerede diye seslenmek ama cevap alamamak. Babamın toplanan ve bir bavula koyulan giysileri. Daha ne kadar umutsuz kalabilirdim ki? Neydi bunun sonu, neden böyleydi?
Aileme karşı hep iyi bir çocuk olmuştum. Usluydum, derslerim iyiydi. Ama Tanrı beni neden sevmiyordu? Neden bana acı çektiriyordu? Biliyordum ki her şey bir iki gün sonra son bulacaktı ama ben tam mutluluğu bulmuşken olmamalıydı bu. Eğer her şey en başında olsaydı buna şükrederdim. Taeyong'la tanışmayacak olsam da bunu kabul ederdim. Benim yüzümden o da acı çekiyordu çünkü.
Gözlerimi kapatıp başımı eğdiğim anda kapı açıldı. Yavaşça, gıcırtı ile. Dişlerimi sıktım tekrar. O anları hatırlatmak istiyordu. Bileklerimi tekrar kana bulamak istiyordu. İstediği de oluyordu, kafamın içindekiler susmuyordu. O ev ve o oda gözümün önünden gitmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Me The Way You Love Yourself
FanfictionChoi Lea, bir gece yarısı yaşadığı evden ve insanlardan kaçar. Karşısına çıkan genç ise onu 'o insanlardan' korumaya söz verir. ❁ ⇁ lee taeyong + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #698 kapak tasarım: @cherriolet all rights reserved