Durup geçmişe baktığımda pek de ağlayan biri olmadığımı görmüştüm.
Ağlayan değil de içime atan kısımda kalıyordum ben. Öyle ki içimdekiler koca bir dağ olup taştığında bile ağlamazdım çünkü nasıl ağlayacağımı bilmezdim. Ağlamak için illa gözyaşının akması mı lazımdı ki? İçimizden ağlayamaz mıydık?
Son 5 yıldır ağlamamamın sebebi belki de kurtulacağımı bildiğimdendi. Eğer kurtulamazsam ve oraya tekrar dönersem diye biriktirmiștim. Öyle ki en son ne zaman gözlerimin dolduğunu bile hatırlamıyordum. Ama güldüğüm zaman net olarak aklımdaydı. 159 gün önce gülmüştüm tam olarak. Sebebi? Sadece o eve gelmemişti. Bir gece boyunca ondan uzak kalmıştım ve buna gülmüştüm. Belki de gelmemesinin mutluluğu değil, yarın yine geleceğindendi. Şansıma gülmüştüm. Çamura batan hayatıma gülmüştüm o gün.
Gülerken nasıl gözüktüğümü bilmiyordum mesela. Çirkin miydim gülerken? Aynalardan nefret ediyordum işte. Ama o bana güzel olduğumu söylerdi. Belki bu da yalanlarından birisiydi.
Oturmuş olduğum mermer zeminin soğuğunu bedenimde hissettiğimde burnumu çektim. Saat büyük ihtimalle 5'e geliyordu ve ben yarım saat önce uyanmıştım. Gördüğüm rüya yüzünden sessiz olmaya çalışarak banyoya gelmiştim ağlayarak çünkü Taeyong hâlâ uyuyordu. Nedensizce huzursuzdum. Belki de hiç tanımadığım biriyle aynı yerde bulunduğum içindi.
Bakışlarım ojesi soyulmuş parmağımdaki parlak yüzüğe takıldığında ayağa kalktım. Yüzüğü kenara koyup ellerime biraz sabun aldım ve köşedeki bezle ojelerimi çıkartmaya başladım. Ama asla başımı kaldırıp da aynaya bakmıyordum. Ojeler yavaş yavaş toz olup giderken ağlamam şiddetlenmiști. Onunla ilgili her şeyden nefret ediyordum. "Lanet olsun!" Sesimin yüksek çıkmasına aldırmadan ağlamaya devam ettim. Neden ondan bu kadar korktuğumu bilmiyordum. Sebebi neydi mesela? Beni kandırması mıydı?
"İyi misin?" Taeyong'un kapıya vurduğunu duymamla suyu kapatıp köşedeki yüzüğe baktım. "Kapıyı açar mısın?" Bezi küvetin içine atıp titreyen ellerimle kilidi çevirdim. Bakışlarım ayaklarından yüzüne çıkarken gözlerini parmaklarıma çevirdiğini gördüm. "Parmaklarına ne oldu?" Sorusuyla ben de ellerime bakarken parmaklarımın kızardığını gördüm. Sağ eliyle sol elimi kavrarken uyku mahmurluğundan saçlarının sağa sola dağıldığını farkettim. Kapıda durmak yerine beni de peşinden sürükleyerek yatağına oturtturdu ve önümde diz çöktü.
Kaşlarını çatarak parmaklarıma baktı, ardından da bana. "Ne oldu?" Gözlerim tekrar buğulanmaya başladığında burnumu çektim, dudaklarım titriyordu. "Ojelerimi sevmedim, çıkartmaya çalışıyordum."
"Ağlıyordun."
"Önemli bir şey değil." Tekrar parmaklarıma baktıktan sonra iç çekti. "Yüzüğün nerede?"
"Banyoda."
"Neden çıkarttın?"
"Takmak istemiyorum." Şaşırdığı yüzünden belli olurken bileğime baktığını farkettim. "Bu ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Me The Way You Love Yourself
Hayran KurguChoi Lea, bir gece yarısı yaşadığı evden ve insanlardan kaçar. Karşısına çıkan genç ise onu 'o insanlardan' korumaya söz verir. ❁ ⇁ lee taeyong + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #698 kapak tasarım: @cherriolet all rights reserved