18- i'll just let you cry on my chest.

336 54 63
                                    

Uyanmamı sağlayan şey alt kattan gelen seslerdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Uyanmamı sağlayan şey alt kattan gelen seslerdi. Dün gece mesaiye kalmıştım ve anca uyuyabilmiștim, havaya bakarak saatin 1'e geldiğini söyleyebilirdim. En azından bugün cumartesiydi ve zaman problemim yoktu.

Üstelik duş da almam lazımdı, dün akşam çok yağmur yağmıştı ve üstüm başım ıslanmıştı. Geldiğim gibi yattığım için duş almamıștım.

Kollarımı iki yana açıp esnerken kolum sol taraftaki komodine çarptı. Elimi hızla geri çekerken aptallığıma lanet okuyup ayağa kalktım. Odamdaki minik banyoya girip elimi yüzümü yıkadım ve dişlerimi de fırçalayıp odadan çıktım. En azından saçlarım toplu yattığım için tekrar açıp bağlamamıștım. Bunun için fazla üşengeçtim.

"Günaydın." dedim tezgahta bir şeylerle uğraşan Taeyong'a. Sesimi duyar duymaz bana döndü ve hafifçe gülümsedi. "Öğlen oldu ama sen bilirsin."

"Çok mu geç kaldım?" diyerek sandalyelerden birine oturdum. Cıklayıp başını iki yana salladı. "Ben de geç yatmıştım zaten. Uyanalı yarım saat oldu olmadı." Başımı salladım ve aynı zamanda sağ avuç içime yasladım. Başım çok feci ağrıyordu. Umarım hasta olup yataklara düşmezdim.

Sonra dank etti, neden geç yatmıştı Taeyong? Geldiğimiz gibi uykum var diyip odasına çıkmıştı, uykusunu kaçıran şey neydi? Başımı iki yana sallayarak aklımdakileri silmeyi denedim. Zihnimi rahatlatmamın tek yolu bir şeyler uğraşmaktı.

"Yardım edeyim." diyerek ayağa kalktım. Aynı anda kedi de miyavlayarak içeri girdi. Sahi, kaç gündür kucağıma alıp sevmiyordum bile onu. Unutmuştum.

"Sadece kızartacağım, sofrayı kursan yeter." Başımı salladım, sofrayı beş dakika sonra kurarım diye düşünerek kediyi kucağıma aldım. Kucağıma geldiği gibi bir patisini hemen göğsüme koymuştu.

"Yemek vermedin değil mi?" Arkasını dönerek bana baktı Taeyong. Ciddi misin der gibiydi. "Elbette verdim, yedi mi bilmiyorum ama." Başımı salladım ve kedi omuzlarıma çıkarken buzdolabını açtım. Kahvaltılıkları çıkardım ve çatal bıçak koydum. Ekmeklikte ekmek vardı, onları da çıkardım ve tekrar sandalyelerden birine oturdum.

Kedi benden bıkmış olacak ki üzerimden inip Taeyong'un ayaklarının dibine gitti. Ben de iki bardak ve yeşil çay çıkarıp suyu kaynamaya koydum. Aramızda pek bir diyalog geçmemişti kahvaltı boyunca. İkimiz de başımız kaldırmamıștık. Bunu çok garipsiyordum işte. Geçen güne kadar birbirimize sarılırken şu an iki yabancı gibiydik. Anlamlandıramıyorum. Sorunun bende olduğunu düşünmek istedim ama olmuyordu işte. İkimiz de sorunluyduk.

Kahvaltıdan sonra ikimiz de kendi alanlarımıza çekilmiştik. Ben yatağımı toplayıp odaya çeki düzen verdim ilk başta. Duşa girmeye karar verdiğim sırada da kapı çalmıştı. Anlaşılan Taeyong meşguldü, koşarak kapıya geldiğimde istemsizce korkmuştum. Alışkanlık işte.

"Buyrun?" dedim karşımda duran adama. İlk önce bana baktı, ardından da elindeki zarfı tereddüt içinde bana uzattı. "Lee Taeyong?"

"Abim." dedim anında. Başını sallayıp yüzündeki ifadeyi sildi ve zarfı elime verdiği gibi gitti. Kapıyı kapattım. Sırtımı kapıya yaslamadan hemen önce zarfı elimde evirip çevirdim. Kimin gönderdiği yazmıyordu.
"Kimmiş?" diyerek ellerinin suyunu pantolonuna silerek geldi Taeyong.

Love Me The Way You Love YourselfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin