19- kiss me on the head.

388 58 200
                                    

Merhaba arkadaşlar~ Bölüm öncesi sizden istediğim bir şey var. Lütfen nokta bile olsa satır aralarına yorum yapar mısınız, kitap hiçbir sıralamaya girmiyor :( Teşekkür ederim. 💖

×××

En iyi çözüm görmemekti belki de

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

En iyi çözüm görmemekti belki de. Gözlerimi kapatırsam bir süre sonra uykuya dalardım ve hiçbir şey hatırlamazdım. Şu 23 senelik hayatımda hatırlamak istemediğim o kadar şey vardı ki... Saysam bitmezdi. En basitinden, dün gece olanları hatırlamamak bile beni mutlu ederdi.

Umutlanıyordum, umut. Bu zamana kadar bu kelimeden medet ummamıștım ama şu an bu kelimeye tutunuyordum. Yaraların basit bir öpücükle geçmeyeceği gibi aklımdakiler de geçmezdi. Neden diye düşündüm bir süre. Neden bana öyle davranıyordu? Neden bana yakındı, neden kalbinde ağlamıştım? Neden sadece kalbimde ağlamana izin veririm demişti. Çözmek zor geliyordu ki çözemiyordum zaten. Sonu olmayan bir çukura düşmüştüm. Aşağı gittikçe gidiyordum ve bununla eş zamanlı olarak her yer karanlıklașıyordu. Berbattı her şey. Onu ve dokunuşlarını hissetmek berbattı. Taeyong berbattı artık. İsmi bile çok uzaktı. Çok uzaktan geliyordu sesi. Dün gece her ne kadar yakınımdaysa şimdi de bir o kadar uzaktı. Bundan memnun muydum emin değildim, tek isteğim unutmaktı.

Omuzlarıma gelen örtüyü daha da yukarı çekerek boynumu örttüm. O dövmeyi hissetmek istemiyordum. Ne zaman o dövme aklıma gelse oradaki nefesleri aklıma geliyor ve beni deli ediyordu. Onu deli ettiği gibi. Başımı iki yana sallarak örtüye daha da sarıldım ve gözlerimi daha sıkı kapattım. Düşmek istemiyordum. Düşersem benimle beraber düşecek ya da beni kaldıracak kimse yoktu.

Kapı açıldı. Anında örtünün altına girdim. O gelmişti. "Lea." O değildi. Taeyong gelmişti. Elindeki telefonu bana uzatmıștı. Saat sabah 5'e geliyordu ve uyuyamamıștım. Yerimden doğrulup yüzüne bakmadan telefonu aldım. Daesun arıyordu.
"Efendim?" dedim burnumu çekmeden hemen önce. Ama sesinden hemen önce hıçkırık sesini duydum. Bir şeyler oluyordu.

"A-abla, ihtiyacım var." Kaşlarım çatıldı, zaten ikimizin de gözleri şişmişti uykusuzluktan. Sarhoş gibiydik. "Neye?" dedim üzerimdeki örtüyü iterken.
"P-para... O ölüyor." Ağlamaktan kısılan sesine karşı pek de bir şey yapamamıştım. Yataktan kalkarken komodinin üzerindeki ışığı kapattım ve odanın ışığını açtım.

"Neredesin sen?"

"Hastane." demişti sadece. Ağlaması şiddetlenirken dolabımın kapağını açtım. Yeni tanışmış olmamız bir şey ifade etmiyordu. Kardeşi daha önemliydi. En üst tarafa koyduğum zarfı alırken üzerime baktım. Üzerimde siyah bir eşofman ve aynı renkte hoodie vardı. Pek de önemli değildi zaten. "Şehir hastanesi." Sesini tekrar duyduğumda başımı salladım ve beklemesini söyleyerek aramayı sonlandırdım.

Taeyong'a baktım. Yalvarıyordum aslında, ama anlar mıydı emin değildim. "Gidebilir miyiz?" dedim telefonu komodine koyup. Bakışları önce yüzüme, sonra da elimdeki zarfa kaydı. Derin bir nefes alıp başını sallarken telefonu da alıp odadan çıktı. Kim olsa aynısını yapardı zaten. Bence. Sonuçta birinin hayatı tehlikedeydi ve bunu yok sayamazdım. Ben gençliğimi yaşamadıysam kardeşi yaşasın bari.

Love Me The Way You Love YourselfHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin