Yıllar geçtikçe insanlar da değişiyordu. En yakınımız bir anda düşmanımız, düşmanımız da en yakınımız oluyordu. Kendimi bu tanıma sokamıyordum çünkü ne düşmanım vardı ne de en yakınım. Sadece oturup önümden geçen insanları izliyordum.
Daesun sol elinde tuttuğu kahve bardağını bana uzatırken teşekkür ettim ve başımı sağımda kalan cama çevirdim. Taeyong beni bırakıp eve gitmişti. Aramızda hiçbir konuşma geçmemişti. Ağlamamış ya da ona sarılmamıştım. Tek yaptığı şey omzumdaki yarayı ovalamak olmuştu. Garip hissediyordum.
Öğle molasıydı. Yemek yemediğim halde pek aç hissetmiyordum. Nedenini de bilmiyordum, aklımın doluluğundan midemin boşluğu pek bir önem arz etmiyordu şu an için. Daesun da karşımdaki sandalyeye oturmuştu. Sırtım ağrıyordu ve arkama yaslanmak zorunda kalmıştım. İlk iş günüm gayet iyi geçmişti, öyle ki yanlış sipariş götürdüğümde bile pek bir sorun çıkmamıştı çünkü Daesun benim yeni olduğumu söyleyip beni büyük bir yükten kurtarmıştı.
Aklım sürekli Taeyong'daydı. Ne yapıyordu esela şu an, yemke yemiş miydi? Son zamanlarda aklım iki yere kayıyordu, o ve Taeyong. Nasıl olduğunu bilmiyordum ama ikisinin de aklımdan çıkmaması garipti. Bomboştu her şey. Bir yandan ölüm korkusu her yanımı sarıyordu ama Taeyong beni kurtarır düşüncesi de beraberinde geliyordu. Taeyong benim hiçbir şeyim değildi ama nedensizce medet umuyordum ondan. Yaptığı her hareket bana onu hatırlatıyordu. O evde geçirdiğim zamanlar aklıma geliyordu. O anların hiçbirini hatırlamak istemiyordum böyle bir durumdayken. Evet, belki yanımda değildi ama peşimde olabilirdi. Ondan korkuyordum ve nefretim de sevgimin önüne geçiyordu. Onu sevip sevmediğimi bilmiyordum çünkü bazı geceler rüyalarıma giriyordu ama yanımda olan kişi Taeyong'du. Aklım karmakarışıktı ve maalesef aklım sabah yaptığım şeyden utanmamı söylüyordu.
''Umarım işe alınırsın.'' Daldığım sudan çıkmamı sağlayan ses karşımdaki bedenin sesiydi. Hakkımda hiçbir şey bilmiyordu, sadece işe ihtiyacı olan biriydim onun için. Zaten bilmesine de gerek yoktu, öğrense ne değişecekti ki?
''Sabah seninle gelen adam kimdi?'' diyerek kahvesinden bir yudum aldı. Onu görünce ben de soğumasın diye kahvemden bir yudum aldım. Kimdi ki o? Benim neyimdi? İşte ben bile bilmiyordum bunun cevabını. Onun beni ne olarak gördüğünü düşündüm. O bana sadece yardım ediyordu ve bir karşılık da beklemiyordu. Yardıma ihtiyacı olan biriydim onun için büyük ihtimalle. Bu yaşıma kadar kimseyle pek bir yakınlık içinde olmamlıştım ve onun duygularını, hislerini bilmediğimden buna karar vermek çok zordu. Toplasam 10'u geçmezdi hayatımdaki insan sayısı, bu yüzden duygular konusunda şeffaftım.
''Arkadaşım,'' dedim gülümsemeye çalışarak. Neden bunu yaptığımı bilmiyordum çünkü arkadaşımdan bahsederken mutlu olmak istiyordum. Taeyong belki de üçüncü arkadaşım falandı, ondan bahsetmek hoşuma gidiyordu. Sebebini bilmiyordum ama her Taeyong dediğimde gülümsemek beni mutlu ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Me The Way You Love Yourself
Hayran KurguChoi Lea, bir gece yarısı yaşadığı evden ve insanlardan kaçar. Karşısına çıkan genç ise onu 'o insanlardan' korumaya söz verir. ❁ ⇁ lee taeyong + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #698 kapak tasarım: @cherriolet all rights reserved