Ev, benim için farklı bir kavram olmuştu her zaman. Öyle ki belirli bir kalıba sokamıyordum bu kelimeyi, taşıdığı anlamlar kadar büyük bir boşluktu da.
Sorsanız asla ama asla bunu anlatamazdım. Evimi babam ölünce terketmiștim en basitinden, o eve gittiğimde ise her şey silinmeye başlamıştı. "Kendini üzme, kızım." derdi babam. Bunu sürekli söylerdi. Ortada bir sebep varken de yokken de söylerdi. O demeden ben tekrarlamaya başlamıştım bir süre sonra, "Kendini üzme baba."
Babam hiçbir zaman ölümden korkan biri olmamıştı. Hatta ölüm düşüncesi onu mutlu ediyordu çünkü yaratıcısına kavușacaktı. Asla üzgün olduğunu görmemiştim bu konuda. Ama ben tam tersiydim, ölümden korkuyordum. Belki de korkumun sebebi hayatı yaşayamadan ölmem düşüncesiydi. Hayatı yaşıtlarım gibi yaşamak istiyordum. Şu an benim yaşımdakiler arkadaşlarıyla gezip eğlenirken ben ise iş aramakla meşguldüm.
Ne iş olursa yapardım, sadece iş lazımdı bana. Elime para geçmesi lazımdı. Daha kuyumcuya gitmemiştik, hatta az önce Taeyong kendine bir bilgisayar almıştı. Ne işi olduğunu soracak seviyede de değildim zaten. Tek isteğim mutlu olmaktı. Yarın ölecek olsam da mutlu ölmek istiyordum.
Taeyong direksiyonu kavramış rahatça arkasına yaslanırken ben de sağımdaki camdan sokağı izliyordum. Çoğu insan işe gidiyordu, okula giden çocuklar vardı. Annelerinin elini tutmuşlardı, konuşa konuşa gidiyorlardı. İstemsizce de olsa düşündüm. Annem ne zaman beni okula bırakmıştı? Ne zaman elimi tutup okula götürmüştü? Hatırladığım kadarıyla beni bir-iki kere babam okula götürmüştü ki, sonrasında hep tek başıma gitmiştim.
Arkadaşlarım okul kapısının önünden annesiyle geçerken, annelerini öpüp vedalașırken ben sadece yanlarından geçiyordum. Bilmiyorum, küçük bir ayrıntıydı ama büyükçe yarası acıtmaya başlıyordu. Gereksizdi ama ihtiyacım olduğunu yeni farketmiștim.
"Şurada bir kafe var." diyerek düşüncelerimi böldü Taeyong. Kafenin camında "Eleman aranıyor." yazıyordu. Taeyong'a döndüğümde küçük, kahve gözlerini gözlerime çevirdi. "Bakalım mı?"
Konuşmak yerine onaylar bir biçimde başımı salladım ve arabayı park etmesini bekledim. Şu aralar konuşmak bile zor geliyordu. Hayatımı rayına koyabilsem daha güzel ve kolay olacaktı her şey.Taeyong'a karşı nasıl davranacağımı bilmiyordum çünkü bana yardım ediyordu ama elbet bunların karşılığı vardı. Evin masraflarına yardım etmek yeterli olmazdı. Aklım karmakarışıktı ve kusacak gibiydim.
Arabadan inip Taeyong'un peşinden giderken sadece sırtına bakıyordum. Yüzüne baktıkça suçluluk duyuyordum, bu zamana kadar kimse bana yardım etmemişti. İlk defa bu duyguları tadıyordum ve çok garipti bu. Cam kapıyı itip içeri girdiğinde benim de geçmem için kapıyı açtı. Başımı eğip teşekkür edeceğim sırada benden uzaklaşıp kasiyere ilerledi. İç çekerek yanına giderken kafeyi inceledim. Genel olarak kahve ağırlıktaydı ve duvarda eski plaklar aslıydı. Retro bir havası vardı. İçerisi pek kalabalık değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Me The Way You Love Yourself
FanficChoi Lea, bir gece yarısı yaşadığı evden ve insanlardan kaçar. Karşısına çıkan genç ise onu 'o insanlardan' korumaya söz verir. ❁ ⇁ lee taeyong + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #698 kapak tasarım: @cherriolet all rights reserved