Nerede olduğumu bilmiyordum.
Beni koruyan kişiyi kaybetmiş gibiydim. Peşimizde birileri vardı, birisi vardı. Onu düşünmek istemiyordum ama sürekli rüyalarıma giriyordu. Ağrıdan hareket edemezken bile görüntüsü gözlerimin önünden gitmiyordu. Korktuğum kadar nefret de ediyordum ama asıl kişiyi göremiyordum. Taeyong yoktu. Gözlerimi açtığım gibi onu bulmayı beklemiştim.
Elini elimde hissederim, dudaklarını avucumun içinde bulurum diye ummuştum ama öyle olmamıştı. İşte şu anda yaşadığım bu yalnızlık bana babamı hatırlatmıştı. O gittiğinde de böyle hissetmiştim. Tam olarak neyin ne olduğunu bilmiyordum, kavrayamamıştım o zamanlar. Ama yatak odasına girdiğimde yatağını boş görmem her şeyi açıklamıştı bana. Ardından tüm evi dolaşmış, baba diye bağırmıştım milyonlarca kez ama bulamamıştı. O yaşta babasız kalmıştım ve acısı hala geçmemişti. Taeyong bile o acıyı hafifletememişti.
Dolu gözlerim odayı karışlamayı bitirip karnıma odaklandığında kalbimin gerçek anlamda titrediğine anbean şahit olmuştum. Bir elektriklenme vardı kalbimde ama bu korkudandı. Taşıdığım canın kalbi falan değildi. Korkularım, hayallerim ve sorumluluk duygusuydu. Ne hissedeceğimi, nasıl hissedeceğimi bile bilmiyordum. Karnımdaki benim çocuğumdu, bizim çocuğumuzdu ama her şeyden önce ortada tehlike vardı. Evli olmamamızı takmamaya çalışıyordum çünkü o eve evlilik hayaliyle girdiğimde başıma gelenler aklıma düşüyordu. Taeyong bunu elbet hallederdi ama sorun bebeğimdi.
Ona ne diyecektim mesela? Kimseye, Taeyong'a bile anlatamadıklarımı ona anlatabilirdim, çocuğumla arkadaş olurdum ama bedenime, yaşıma baktığımda bunun için çok erkenmiş gibi hissediyordum. 25'ime basmıştım, normal sayılırdı ama Taeyong'la aramızdaki şey flörtken ya da sevgililikken bir anda aile olmak garip hissettirmişti. Her şeyden önce, bu bebeği nasıl büyütecektik? Başımıza bir şey gelmesi an meselesiydi. O da bizimle beraber oradan oraya sürüklenecekti.
Karnıma boş boş bakmayı sürdürürken kapı açıldı. Taeyong gelmişti, elinde su şişesi vardı. Yüzüne baktığımda ilk defa yüzündeki duyguları çözemediğimi farkettim. Büyük ihtimalle o da karmakarışık hissediyordu, benim gibi. ,Yanıma gelip suyu uzattığında suyu aldım ama ikimiz de konuşmadık. Konuşması gereken kimdi ve ne konuşabilirdik ki?
"Biliyorsun." dedim sadece, vicdanımı rahatlatmak için. Yerde dolaşan küreleri beni bulduğunda gözlerindeki korkuyu gördüm. Korkuyordu, her şeyi biliyordu ama beni kandırmaya çalışacaktı. Ben başımı iki yana sallarken o benim aksime aşağı yukarı salladı başını. Onay verdiğinde bile kendimi rahat hissedememiștim.
"Bundan sonra ne olacak?"
"Nasıl ne olacak?" Kaşları çatıldığında gözlerimi kapatıp başımı arkaya yasladım. Durumumu, durumumuzu nasıl anlatabilirdim ki ona? Ne dersem diyeyim hepsi aynı yola çıkıyordu.
"Bizim canımız bile güvende değil ve--"
"Anne olmak istiyordun." Ani cümlesi ile kalbime ağrılar girmişti. Beni benden daha iyi tanıyordu, bu beni korkutuyordu ama her şeyden önce gittiğimiz yolun yol olmadığını bilmesi gerekiyordu. Gözlerim birkaç saniye kolumdaki kablolarda dolaştığında ayağa kalktı. Ne diyeceğini bilmiyordum ama tek bildiğim şey dediği şeylerin beni rahatlatmayacak olmasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Me The Way You Love Yourself
FanficChoi Lea, bir gece yarısı yaşadığı evden ve insanlardan kaçar. Karşısına çıkan genç ise onu 'o insanlardan' korumaya söz verir. ❁ ⇁ lee taeyong + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #698 kapak tasarım: @cherriolet all rights reserved