Sabaha karşı beni uyandıran Taeyong'du. Önceki gün geç yattığım için az kalsın işe geç kalıyordum. En azından kabul edilmiştim ve kovulmam saçma olurdu.
Daesun gelmemişti. Zaten gelmeyeceğini tahmin etmiştim. Ara ara arayıp durumunu soruyordum kardeşinin. Eğer Taeyong da bir şey demezse birkaç gün sonra gitmek istiyordum yanına. Kardeşini de merak ediyorum. Hiçbir zaman durumu hakkında net bir şey söylemiyordu. Zaten ben de çok üstelemiyordum.
Tabağa koyduğum kekten bir çatal aldım. Aslında müşteriye götürecektim ama tabağa koyarken şekli bozulduğu için ben yiyordum bunu. Daesun ve benden başka bir çalışan daha vardı, genelde arka tarafta takılırdı. O da öyle yapıyormuş zaten, sorun olmayacağını söylemişti.
Kapının açılması ile birlikte ayağa kalkarken gelene baktım. Taeyong?
Etrafa baktı. Hemen ağzımın kenarında kalan keki sildim ve ona baktım. Gözleri beni görünce parlamıștı. Gülümsedim. Elinde bir kutu vardı, buraya doğru gelirken üzerimi düzelttim.
"Merhaba. Choi Lea ile 15 dakikalığına görüşebilir miyim?" Gülümsedim ve başımı çevirip arka tarafa baktım. "Bir dakika."
Koşar adımlarla arkaya ilerledim. Jun telefon oynuyordu. Göz devirerek seslendim. "Arkadaşım gelmiş, benim yerime sen bakar mısın?" Oyunundan başını kaldırıp bana baktı ve başını salladı. "Tamamdır."
Ağzım kulaklarımda bir şekilde içeri geri dönerken Taeyong bir masaya oturmuştu. Boş gitmemeye karar verip bir kahve aldım ve karşısına oturdum. Kahveyi de önüne koydum. Kutuyu soluma koymuştu. Derin bir nefes alarak bana baktığında duruşumu dikleștirdim. Zaten dik oturuyordum, belim kırılacak gibi hissetmiştim. Nedensizce gergindim. Şeyde gibiydik, randevu?
"Niye geldin?" dedim kahve bardağını eline aldığında. Kaşları havalandı ve şaşkın bir ifadeyle bana baktı. "Ne?"
"Yani şey... Gelmen için bir sebep olmalı bence." Durumu son anda kurtardığıma sevinirken gülümsedi. "Seni görmek istemiştim."
Bu sefer şaşıran ben olurken öksürdüm ve gülümsedim. Gergin olduğumu her şekilde belli ediyordum. Oysaki gergin olacak bir şey yoktu ki, günde 2 öğün onunla beraber yemek yiyen de bendim sonuçta. İlk defa bu kadar yakınımda değildi ki.
Kahvesinden bir yudum aldı ve kısmıș olduğu gözlerini üzerime dikti. O böyle baktıkça kendimi suçlu gibi hissediyordum. Son zamanlarda ne yapmıştım evde? Bardak falan da kırmamıștım, niye böyle bakıyordu o zaman? Neden gelmişti?
"Kutuyu açmayacak mısın?" Bakışlarım pembe kutuya kaydığında sol elimi kapağın üzerine koydum. "Bu ne ki?"
"Aç işte, görürsün. Hediye." Gözlerim doldu. Şu an ağlamam saçmaydı ama olmuyordu işte. Hiçbir zaman, kimseden hediye almamıştım ben. Doğum günlerimde bile hediye almamıştım. Şimdi ise onun bana verdiği kutu beni ağlatmaya yetmișdi. Beyaz bir fiyonk vardı kapağın hemen üzerinde. Gözlerimi kırpıştırarak kutuyu kucağıma aldım. Ne kadar uğraşırsam uğraşayım Taeyong dolan gözlerimi görmüştü. Ama yine de bir şey demedi. Anlamıştı belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Me The Way You Love Yourself
FanficChoi Lea, bir gece yarısı yaşadığı evden ve insanlardan kaçar. Karşısına çıkan genç ise onu 'o insanlardan' korumaya söz verir. ❁ ⇁ lee taeyong + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #698 kapak tasarım: @cherriolet all rights reserved