İsteklerimi gerçekleştirmem için çok fazla imkanım ve fırsatım vardı ama gönlüm elvermiyordu bunları yapmaya. Yetiștirilme biçimimden büyüdüğüm ortama kadar çok şey etki ediyordu. Mesela özgür olmamam için bir sebep yoktu ama onu bırakmak istemiyordum.
Çünkü bana bakan kişiydi o, bana dikkat eden, beni koruyan. Ondan başka güvenecek kimsem olmadığı için belki de ona bu yüzden bağlanıyordum ama saçmaydı bu. Elbet bir gün yollarımızı ayıracak ve ayrı düşecektik. Elbette görüşürdük, ama ben ölür müydüm o zamana kadar mesela? O işini bitirdiği gibi gider miydi buralardan? İşte bunları düşünmek beni yoruyordu. Özgür olduğum şu vakitlerde ondan ayrı kalma düşüncesi beni yaralıyordu.
"Taeyong." demiştim o gece elimdeki ayıcıkla beraber. Kapısında dikiliyordum, yatağına sokak lambasının ışığı vuruyordu. Uyku mahmurluğundan saçları sağa sola dağılmıştı. Saçlarının boyası akıyor gibiydi, üzerini bu soğuk havaya rağmen ince giyinmiști. Yağmur vardı dışarıda, şimşek çakıyordu ve ben kapısında yarı açık yarı kapalı gözlerle dikiliyordum.
"Ne oldu?" diyerek yerinden doğrulmaya çalışsa da başarısız oldu. Gözlerini açmış gibiydi ama kestiremiyordum. Gözlerimi ovușturduktan hemen sonra burnumu çektim. "Uyuyamıyorum."
Korkuyordum. Oldum olası yağmurdan ve şimşeklerden, gök gürültüsünden korkuyordum. O geceler geliyordu aklıma. Bu korkudan nefret ediyordum. Beni koruyacak biri yoktu ki. Taeyong ölene kadar beni bu kapalı, kötü havalardan koruyamazdı. İç çekti, yavaşça doğrulurken camdan dışarı baktı. O anda bir şimşek daha çaktı ve biraz da olsa uyanmasını sağladı. ''Yanımda yatabilirsin.'' dedi ayağa kalkıp perdeleri çekerken. Bu sayede dışarıyı görmeyecektim. Aslında planım beraber salonda yatmaktı ama şu an nerede olursa uyuyabilecek durumdaydım. Yer fark etmiyordu. Yavaşça yürürken tedirgindim. İlk defa bu kadar yakınımda değildi ya da olmayacaktı ama tedirgin oluyordum ister istemez.
Yatağa uzanıp yorganın sol tarafını kaldırırken saçlarımı geriye attım ve yorganın altına girdim. Elimdeki ayıcık hemen aramızda kalıyordu. Ondan olabildiğince uzakta duruyordum, yanlış anlaşılmak istemezdim. Kendisi derin bir nefes alarak yastığının ortasına yattı benim aksime, ardından da sırtüstü uzanarak ellerini karnının üstünde birleştirdi. Ben ise her zamanki gibi cenin pozisyonunu aldım. İkimiz de konuşmuyorduk, hatta o kadar sessizdi ki oda, nefesinin sesini net bir şekilde duyabiliyordum. Perdeleri çektiği için çok daha karanlık olmuştu etraf, bu yüzden yüzünü bile ayırt edemiyordum. Gözlerimi kapatma kararı aldığım anda koca bir şimşek daha çaktı ve olduğum yerde kalakaldım.
Taeyong irkildiğimi duyduğu, ya da hissettiği, gibi yüzünü bana çevirdi. Gözlerim karanlığa alışmaya başlıyordu. ''Korkuyor musun?''
''Biraz.'' diyerek yorgana daha da sarıldım. Bir anda kaşlarını çatar gibi oldu, ardından doğrulup bir elini sırtıma attı. ''Ne?--'' Sözüm yarıda kalırken sırtımı yokladı. Galiba hâlâ uykusu vardı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Me The Way You Love Yourself
FanfictionChoi Lea, bir gece yarısı yaşadığı evden ve insanlardan kaçar. Karşısına çıkan genç ise onu 'o insanlardan' korumaya söz verir. ❁ ⇁ lee taeyong + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #698 kapak tasarım: @cherriolet all rights reserved