"Babacığım, neden beni korumadın?" diye çok düşünmüştüm.
Yanımda olmasa bile gökyüzünden yardım edebilir miydi bana? Zaten her şey babam öldükten sonra başlamıştı. Onu suçlamıyordum ama haklı da bulmuyordum. Ona en fazla ihtiyacım olduğu dönemde beni bırakmıştı ve annemle kalmıştım. Kardeşim yoktu, zaten annem benim çalışmamla da babamın borcunu kapatamazdı. Sonra her şeyim ucu bana dokundu ve bu hâle düştüm.
En azından bir kardeşim olsaydı ona tutunabilirdim ama duvarlara tutunmaktan başka bir şey yapmıyordum ki. Ellerim kanlıyken de duvara tutunurdum ve duvar kan olurdu. Ellerimi kesen şey o olsa bile. Annem olsa bile suçlusu ben sayılırdım. Çünkü alışmışlardı. Yanımda eli kanlı birisi olsa dahi beni suçlu tutarlardı. Bu asla değişmezdi.
Taeyong'un dediği şey de beni rahatlatmamıștı çünkü korkuyordum. Belki de adamlarını yollamıștı, beni bulmuşlardı. Belki de Taeyong'un dediği gibi uykumda enselenecektim, kim bilir? Taeyong buraya kendisi için gelmişti ve benim yanımda durmasına gerek yoktu. Hemen iş bulup yanından ayrılmalıydım.
O kucağına aldığı kedi ile beraber gelirken ben sadece etrafıma bakıyordum. Korkuyordum.
"Dikiş attı doktor. Bir şeyi yokmuş. Aşı da yaptı."
"Karnı aç mıdır?" Kediyi kucağıma bırakırken iç çekti. "Kendi yemeğini verdin zaten, eve gittikten sonra markete uğrarız zaten."
Benim önceliğim bir iş bulup yüzüğümü satmaktı ama bunu Taeyong'a demeye çekiniyordum. Yine canımı düşünmem gerektiğini söyleyerek konuyu kapatacak ve bir daha da açmayacaktı. Ama ben onun yanında kalıp yük olmak istemiyordum. Acilen bir iş bulmalıydım.
Saat yedi olmuştu ve hava biraz daha karanlıktı. Taeyong'un bahsettiği eve geldiğimizde ben de kucağımdaki kediyle beraber inmiştim arabadan. Şimdilik sessiz kalmam daha iyiydi. Belki sonra tek başıma gider ve işlerimi hallederdim. Kedi kucağımda uyuyakalmıștı, onu arabada bırakmayı düşünsem de bu kararımdan hemen vazgeçmiştim. Ona kedi diyordum çünkü bir adı yoktu. Bunu da sonra düşünürdüm.
"Umarım bahsettiği gibi eşyalıdır." diyerek zili çaldığında kapı on saniye sonra siyah saçlı biri tarafından açılmıştı. "Selam."
"Selam Ten." Ten geri çekilip içeri geçmemiz için yol verirken bana da hafifçe gülümsemiști. İçeri geçerken Ten Taeyong'un sırtına vurmuştu ki galiba bayağı samimilerdi. Ben Taeyong'un arkasından ilerlerken salona girmişti.
"Bir dakika bekleyin, geliyorum." Başını sallayarak onay vermişti Taeyong. Ben de bunu fırsat bilip ona yaklaştım.
"Onun adı Ten mi?""Aslında Chittapon ama uzun olduğu için Ten diyoruz. Eskiden forma numarası 10 olduğu için." Başımı sallayarak tekrar eski yerime kayarken Ten gelmişti.
"Sonunda gelebildim." Taeyong göz kırparak Ten'e baktığında gülmüştü.
"Evet, ama şimdi de ben gidiyorum."Ne hakkında konuştuklarını bilmiyordum ve sadece boş gözlerle ikisini izliyordum. Durumu anlayan Ten açıklamıştı.
"Çin'e gideceğim için Taeyong burada yaşayacak artık. Çok uzun bir süre dönmem. Beleşe ev buldu yani." Hafifçe gülümseyerek onay verdiğimde Taeyong ayağa kalkmıştı. Ben kalkıp kalkmama konusunda kararsız kalırken Ten'e döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love Me The Way You Love Yourself
FanficChoi Lea, bir gece yarısı yaşadığı evden ve insanlardan kaçar. Karşısına çıkan genç ise onu 'o insanlardan' korumaya söz verir. ❁ ⇁ lee taeyong + girl, angst © jieiee [tamamlandı] ☇ hayrankurgu #698 kapak tasarım: @cherriolet all rights reserved