Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
''Lea.''
''Hm?'' Taeyong bana seslendiğinde gözlerimi açamamıştım çünkü sebepsizce yorgundum. Benim aksime çok enerjikti, bıraksam evin içinde koşar dururdu.
"Saat bir oldu ve ben acıktım. Midesi olan insanlar acıkır ya hani?" Gözlerimi açıp yüzüne baktığımda benim gibi olduğunu gördüm. Yorganı çenesine kadar çekmişti ve ikimiz de kozaya benziyorduk. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı salladım onaylar bir biçimde. "Tamam, yarım saate kalmaz yeriz. Sadece..." Gözlerimi birkaç saniye pürüzsüz yüzünde gezdirdim ve konuşmaya devam ettim. "Yarın nasıl işe gideceğimi düşünüyorum. Yaklaşık bir haftadır gitmiyorum ve aşırı zor geliyor. Onun yorgunluğu herhalde bu."
"Şey." Sesindeki tını bir şeyler yaptığını belli ediyordu sanki. Yüzüne bakmayı sürdürürken konuşmayı o devraldı. "Bu konu hakkında net bir şey demedin ama ben kafe sahibiyle konuştum. Artık oraya gitmene gerek yok çünkü bu hafta içi yola çıkarız diye düşündüm."
Dedikleri karşısında kaşlarım yavaşça çatılırken yerimde doğruldum hafifçe. "Gidecek miyiz?"
"Gitmeyecek miyiz?" O da benim gibi yorganı hafifçe sıyırıp yerinde doğrulduğunda başımı iki yana salladım. "Ben gelmeyeceğim."
Yüz hatları gerginleșirken kaşları çatıldı, bu görüntü beni korkutmuștu. "Ne demek gelmeyeceğim?"
"Senin güvende olman lazım. Benim yüzümden hayatını tehlikeye sokamam."
"Saçmalama Lea. Ben sana bir söz-"
"Kabul etmiyorum." dedim sözünü kesip sesimi sert çıkarmaya çalışarak. "Eninde sonunda bana zarar verecek. Benim bu hayatta uğruna yaşayabileceğim bir şey yok ama sen... Senin arkadaşların var, işin var. Bunu istemiyorum."
"Daha geçen gün yaşamak istiyorum diyen sen değil miydin?" Aramızdaki bu gereksiz tartışma büyüyecek gibi duruyordu ama bunu istemiyordum. Her şeyden önce onun hayatı söz konusuydu ve zarar gören ben olmalıydım çünkü alışmıştım. Onun hayatını mahvedemezdim, onun güvende olması lazımdı. Bu nankörlüğü kimseye yapamazdım.
"O zaman başkaydı."
"Bence bunu tartışmaya gerek yok. İkimiz de gidiyoruz."
Derin bir nefes alarak yüzümü ellerim arasına aldığımda yataktan indiğini hissettim. Anında bir soğukluk kaplamıştı içimi o gittiğinde. Başımı kaldırdım, dolabın önüne geçmişti ve kendine kıyafet seçiyordu. Büyük ihtimalle duşa girecekti.
"Bahsettiğim zararı anlamıyorsun değil mi?" Tükürürcesine konuştuğumda başını bana çevirdi. Kaşlarının çatılması belli ediyordu her şeyi.
"Ölümden bahsediyorum Taeyong. Eğer birimiz ölecekse o kişi ben olmalıyım."
"Lea." Sesindeki sert tını artık susmam gerektiğini söylüyordu ama içimde köpüren öfkeye sahip çıkamıyordum. Kötü hissediyordum. Yüzüne bile bakmadan yataktan indim ve hemen birkaç adım uzaklıktaki kendi odama girdim. Kedi yatağıma kıvrılmıș yatıyordu. Onunla uzun süredir ilgilenmediğimi farkettiğim anda yüzüm daha da düşerken eğildim ve onu kucağıma aldım. Bağdaş kurup yatağa otururken bir yandan da kedinin başını kașıyordum.