Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yaşadığım çoğu şeyin üzerinden zaman geçse de taze kalıyordu acısı. İçeride bir yerlerde kendini illa gösteriyordu ve bu zaman dilimi genelde mutlu olduğum anlardı. Gülümserken bile düşünürdüm, aklıma takılırdı tüm o eski şeyler. Bana zarar veremeyeceğini de biliyordum ama kendimi istemsizce savunmasız hissediyor, kabuğuma çekiliyor ve dua etmekten başka çarem kalmadığını biliyordum.
Taeyong tezgahın önünde durup üçümüze kahve yaparken Daesun bir şeyler düşünüyordu. Büyük ihtimalle Taeyong'un da bir planı vardı ve oturup onu konuşacaklardı, tek bildiğim şey buydu. Ben ise ikisini izliyordum sadece. Taeyong iki elindeki kahveyle beraber gelirken kaşlarımı çattım, bana da kahve yapmasını istemiştim. "Al bakalım." Taeyong Daesun'a kahvesini verip geri giderken elindeki cam bardakla geri gelmişti. Ben yüzüne bakarken elindeki dumanı üzerinde sıcak çikolatayı bana uzatmıştı.
Gülümsediğimde gülümsedi ve yanıma oturdu. Üçümüz de arkamıza yaslanırken ilk konuşan Daesun olmuştu. Kahvesinden bir yudum almış ve başını kaldırıp bize bakmıştı.
"Bence en iyisi ayın 17'si. Uçak biletlerine de baktım, o gün fazla yolcu var ve yakalanma ihtimaliniz daha düşük. Sanırım 8 gün daha sabretmeniz gerekiyor."
Taeyong başını sallayıp gözlerini kısarken yüzüne baktım. Bir şeyler düşünüyor olmalıydı ama ona engel olmak istemiyordum. Gidecek ve yepyeni bir hayat kuracaktık, birileri bize yardım edecekti ama kendi ayaklarımız üzerinde durabilecektik iyi kötü. Sadece biraz sabır ve zaman lazımdı.
"Ben sizin arabayla gideyim, boş bir evin önüne çekerim. Eğer yakalanırsanız--" Sustuğu anda gözlerim gözlerini buldu. Dudaklarını dișleyip yutkundu. "En azından zaman kazanırsınız. Zaten dışarı çıkmazsınız."
Taeyong onu dikkatle dinlerken başını salladı ve sağ elindeki bardağı sol eline alıp beni kendine çekti. Başımı göğsüne koyarken omuz silkti. "Aynen. Havalar nasıl olacak peki, yanımızdaki kıyafetler pek sıcak tutmayabilir bizi. Özellikle kar yağarsa."
Daesun Taeyong'un sözlerini bitirmesini beklemeden başını salladı. "Sorun değil, zaten Hyerim birkaç parça şey hazırlamıştı size."
Hyerim'in ismini duymamla gülümserken yerimde hafifçe doğruldum. "Durumu nasıl?"
"Daha iyi. Doktor yavaş iyileşir demişti ama hızlı toparlıyor. Buraya gelebilir mi emin değilim ama." Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. Hyerim dışarı çıkmayı çok severdi, beni de peşinde sürüklerdi hep. Lisenin ilk yıllarında tanışmıştık onunla ve üniversiteye kadar devam etmişti her şey. Zaten babamın yokluğunu bana unutturan Hyerim olmuştu. Bana olan katkısı çok fazlaydı.
Tek arkadaşım da o olmuştu üniversitede. Genelde partilerden çıkmazdı üniversiteliler, ama biz öyle değildik. Bahçede oturur yemek yer, kitap okurduk. Zaten fazlasını istememiştim.