Yaklaşan yeni yılın heyecanı bütün ihtişamıyla etrafımızı sarmıştı.
Okulda yapılacak olan kutlamalar gönüllü öğrencilerin sıkı çalışmalarıyla düzenleniyor, ayrıntılar detaylıca düşünülüyordu. Görevlendirilenlerin bir kısmı süslemelerle, bir kısmı yemeklerle ve bir kısmı da müzik programıyla ilgilenecekti.
Süslemeler çoğunlukla kırmızı ve yeşil renklerin hakim olduğu el ile işlenmiş kumaş süslerinden ibaretti. Kumaşlar merdiven korkuluklarından sarkacak şekilde demirlere bağlanacaktı, bunun yanında masa ve sandalye için de kırmızı tüller seçilmişti. Aynı şekilde, kumaş sanatından anlayan birkaç öğrenci de keserek kar tanesi şekli verdikleri süslemeleri perdelerin üzerine iğneyle tutturacaktı.
Yemeklerle ilgilenen öğrenci topluluğu gerekli malzemelerin temini için geniş bir liste düzenlemişti. Pastalar, kekler, ana yemekler, içecekler ve bunlar gibi birçok ince detay düşünülmüştü. Her masanın üzerinde aynı miktarda aynı yemekten bulundurmak oldukça zor olacaktı. Öğretmenlerden gelen bir gecelik içki izni ise çoğunluğu heyecanlandıran en önemli şeydi.
Bir diğer görevli topluluk müzik programıyla ilgileniyordu. Hareketli danslara eşlik ettirecek ve belki de gecenin ilerleyen saatlerinde temponun düşeceği bir ortam oluşturacak şarkılar seçilmişti.
Derslerden arta kalan her an provalara koşan öğrencilerin arasında ben de vardım.
Hareketli parçalara eşlik edebilecek kadar kendime güvenmediğimden, en iyi olduğum konulardan birine yani piyanoya geçmiştim. Bana emanet edilen parça belliydi: Chopin'in meşhur baladı.
"Acı, korku, heyecan ve aşk. Tahmin ettiğim gibi. Döndüğümde bana bu eseri çalabilir misin? Parmaklarının nasıl dans ettiğini görmek istiyorum."
Yaratabildiğim her an, bulabildiğim herhangi bir piyanonun başında çaldığım parça daima bu olmuştu. Ne kadar çok tekrar edersem edeyim, bulduğum küçük detayların içinde kayboluyor ve onu kusursuzlaştırana dek tuşların başından kalkmıyordum. Kalbimdeki hislerin notalara dökülmüş halini ona en iyi halinde sunmalıydım çünkü bir gün dönecekti ve ona bir dans borcum vardı.
Önümde duran nota kağıtlarını toplarken, ufak pencerenin ardına doğru bakışlarımı çevirdim. Koyu gri bulutlar, saatin erken olmasına rağmen gökyüzünü doldurmuştu. Yağmur yağacak gibiydi.
Kapının ahşap çerçevesinde yükselen tıklama sesleri dikkatimi gökyüzünden kendine doğru çekerken Mystery'nin geldiğini anlamıştım.
"Bitti mi?" diye sormuştu. Üzerinde dışarıya çıkmak için hazır olduğunu belli eden elbiseleri vardı. Pelerini omuzlarından süzülüyordu.
"Ah," diyerek başımı salladım. "Bitti. Gidebiliriz."
Sandalyenin üzerindeki pelerinimi alıp üzerime geçirdiğimde nota kağıtlarını piyanonun üzerinde bırakmayı düşünmüştüm. "Gidelim."
Provalardan sonraki boş zamanımı Mystery için ayırmıştım ve o, ona yapacağı alışverişte yardımcı olmamı istemişti. Ailesinde gerçekleşecek olan bir evlilik için davet almışlardı ve bunun için annesi ondan yeni bir elbise almasını istemişti.
Nelly basamakların sonunda bizi beklerken sırtını korkuluklara yaslamıştı. Adım seslerimizle bize döndüğünde yüzünde isteksiz bir ifade vardı.
"Alışverişten nefret ediyorum." demişti biz yanına vardığımızda.
"Gelmek zorunda değilsin," dedi Mystery karşılık olarak. "Annemle uğraşmayı göze alabilirsen."
"Bu yüzden geliyorum ya." Bunun üzerine gözlerini devirdi ve başıyla kapıyı işaret etti.
"Nasıl bir elbise düşünüyorsunuz?" diye sordum kapıdan çıkmak üzereyken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...