Tuşlara bastıkça piyanodan yükselen o güçlü ses atmak istediğim her çığlığın bir karşılığıydı.
Parmaklarım tanıdık tuşların üzerinde ardı ardına kayarken notaların ruhumda bıraktığı izler tamamen farklıydı. Her dokunuşun sonrasında zihnimde bir çift göz beliriyordu, bu gözler her defasında okyanusun rengine bürünüyor ve kendini suların arasında kaybediyordu. Sürekli başa dönüyordu, aynı sahne canlanıp duruyordu. Elimi uzatarak onu yakalamak istediğimde dokunduğum yer suyun üzeri değil, piyanonun yumuşak tuşları oluyordu.
Bir şey yapamadan beklemek her ne kadar sabırlı bir insan olsam da sınırlarını zorlamak üzereydi. Evdeki sakin hava kaynayan kanımı yatıştırmaya yetmezken zaman inatçı bir şekilde ilerlemiyordu. Elindeki örgüden başını kaldırmayan Georgiana sessizdi. Evliliği için alışverişten dönen Yolanda yorgun olduğunu söyleyip çoktan odasına çekilmişti. Annem ise her zamanki gibi mutfak işlerinin arasında kaybolmuştu.
Ben de şimşeği andıran bir düşünce zihnimde belirdiğinde kendimi piyanonun başında otururken bulmuştum. Üzerinde ince bir toz tabakası birikmişti, böylece uzun bir süredir kimsenin dokunmadığı kolayca anlaşılıyordu.
Alex'e verdiğim sözü hatırlamak, boşa geçirdiğim her dakikanın pratik yaparak değerlendirilebileceğini düşündürtmüştü. Geri döndüğünde aşkımı ifade edebileceğim en iyi yöntem bu olacaktı. Ona parmaklarımın dansını sunmak ve hissettiğim duyguları hissettirmek istiyordum.
Acı ile başlıyordu parmaklarımın dansı. Her bir notanın güçlü çığlığı dolduruyordu kulaklarımı. Bu sırada kalbim sızlamaya başlıyordu, notaların kelimelere dökmek istediklerini anlarken aralarındaki bu bilinmeyen iletişim sürüyordu. Devam ettikçe notalar siyah bir duman misali yükseliyordu piyanonun tuşlarının üzerinden, dumanın isi değip geçtiği yerleri lekeler içinde bırakıyordu. Nefes almak zorlaşıyor, gözlerim dumanın etkisiyle yaşlarla doluyor ve damlalar acelesiz bir şekilde eteğimin üzerine süzülüyordu.
Nota kağıdına bakma gereği duymuyordum. Yıllardır zihnimin bir köşesinde yer edinmiş bu parça ilk kez farklı bir anlam taşıyordu.
Çocukluğumun anılarında biraz utanç, biraz heyecan ve biraz da kırgınlık barındırıyordu. Günler geçmişti, aylar geçmişti. İçimdeki çocuğun yerinde artık olgun bir kız vardı. Utancım yoktu, heyecanım sönmüştü ve kalbimdeki kırgınlığın sebebinin karşısında gurur dolu ama bir o kadar da kibirle çalıyordum. Göz ucuyla, Georgiana'nın yaptığı işi bırakıp gözlerini yüzüme diktiğini görüyordum. Ağzından çıkan kelimelerin yarattığı o büyük değişime bu gözlerle şahitlik ediyordu. Ardından annemin silüetini görüyordum, salonun girişinde, merdivenlerin hemen ucunda duruyordu. Yüzünü göremiyordum fakat gözlerinde beliren o sevecen ifadeyi tahmin edebiliyordum. Başını hafifçe kaldırıyordu.
Merdivenlerden duyulan birkaç adım sesi piyanonun sesinin arasında zorla duyuluyordu.
Yolanda, annemden birkaç adım yukarıda duruyordu.
Şimdi, yıllar sonra duyulan bu eserin tanıdıklığı hepimizi geçmişteki o ana götürüyordu. Tek fark kendini utancın, heyecanın ve kırgınlığın yerine acıya, korkuya, huzura ve aşka bırakan yeni hislerimdi.
Kapattığımda tamamen yok olacakmışım ve kimse beni göremeyecekmiş gibi gözlerimi kapatıyor ve kendimi bu acıya teslim ederek tuşlara dokunmaya devam ediyordum. Yüreğimde sürmeye devam eden bu hissin varlığı öncekine göre ağırlaşmıştı ve yaşanılan olaylardan sonra bana hep bu ağırlığı hatırlatacak gibiydi.
Korku, ardında bıraktığı acının üzerine kapıyı tamamen kapatarak azgın bir suya dönüşecek durgun bir su gibi yükselmeye başlıyordu. Sudaki yanıltıcı durgunluk en başta iyi hissettiriyordu. Kararmış gökyüzünün altında, maviliğinin son demlerinde olan ve dibi henüz görünen su, serinliği ile sakinleştiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...