Bölüm 22

709 83 5
                                    

Dudaklarımın üzerinde sımsıcak bir baskı hissettiğimde gözlerim yavaşça kapanmıştı.

Çeşitli ağaçların can bulduğu bir ormanın içindeydim. Yeşilin her tonunu barındıran bu ormanda gökyüzünün de ağlayarak eşlik ettiği bir ortam vardı. Yaprakların üzerinden kayarak zemine düşen su damlaları toprak zemini çamurlaştırıyor, bu nedenle yürümek gittikçe zorlaşıyordu.

Çıplak ayaklarım çamurun koyu rengine büründüğünde bu koyu rengin arasına karışan kırmızıyı, kan kırmızısını henüz seçebiliyordum. Geçtiğim toprak yolun üzerindeki dikenler, taşlar ve bunun gibi birçok şey ayağıma batıyordu. Acıyı hissedebiliyordum fakat adımlarımı durdurmakta güçlük çekiyordum.

Ormanın derinlerinden gelen sesi, dalgaların birbirlerine çarparken çıkardığı o gürültüyü işitebiliyordum. Deniz benim için bir kaçış, belki bir son, belki yeni bir başlangıç olabilir gibiydi.

Ayağımdan süzülen kanın ilerleyen zamanla beraber etrafa yayılan kokusu paslanmış bir demirin kokusuyla neredeyse aynıydı.

Bu koku etrafımdaki ağaçların yaprakları kurutuyor, ağaçların üzerinde yaşayan canlıların birer birer canlarını alıyordu. Arkamda büyük bir cinayet bırakarak ilerliyordum.

Koşmaya başlamıştım.

Denizin gürültüsü yaklaşırken adımlarımdan tamamen farklı adımlar işittim. Nefes nefese koşan başka birileri vardı.

Omzumun üzerinden geriye baktığımda gözleri kırmızı renge dönüşmüş kurtları gördüm. Dışarı sarkan dilleri bir susuzluğun ya da açlığın etkisi altında gibiydi.

Üzerimde her zaman giydiğim beyaz geceliğim vardı. Dikenlerle donatılmış ağaçların aralarından geçmek zorlaştığında elbisem dallardan birine takıldı ve sağ bacağımı tamamen açıkta bırakacak şekilde yırtıldı.

Tökezleyerek yere düştüğümde kurtlar hemen arkamdaydı. Panikle parmaklarımı çamura sapladığımda kendimi öne atarak ayağa kalktım.

Denizin sesi şimdi kulaklarımı dolduruyordu. Sonu görünmeyen deniz kayalıklara her çarptığında çığlık atıyordu. Dalgalar köpürerek üst üste çıkıyor, suyun yüzeyini beyaza bürüyordu.

Ayaklarımdan süzülerek kayalıklardan denize ulaşmaya başlayan kan, kırmızıdan daha çok siyaha dönmüştü.

Kurtlar yavaşça yaklaşıyordu.

Durduğum yer ormanın sonu, denizin başlangıcı, sonun başlangıcıydı.

Burası East Town'da sürekli gittiğim kayalıklardı.

Gözlerimi kurtlara çevirerek sırtımı denize yasladım ve geriye doğru bir adım attım.
Hissettiğim en son şey dalgaların bedenimi tamamen ele geçirdiğinde ardında bıraktığı boğulma hissiydi.

Fakat su sıcacıktı.

Alkolün tadının hiç ummadığım kadar acı olması birleşen dudaklarımıza olan dikkatimi dağıtabilecek en küçük detaylardan biriydi. Fakat çok da önemli değildi.

Alex'in bacağımı tutan eli yavaşça gevşerken dudaklarımızı ayırmadı. Bacağımı bıraktıktan sonra eli belime yerleşti ve kendisine doğru çekerek hafif bir baskı uyguladı.

Lavender HillsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin