Bölüm 35

440 54 3
                                    

Ardında bıraktığım her kelimenin ardından zihnimde idrak etmeye başladığım o şey kalbimi yavaş bir acıyla hızlandırıyordu.

Uzaklardan duyuluyormuş gibi gelen Mystery'nin telaşla neler olduğunu soran sesi beni bu kaostan çıkarmaya yetmiyordu.

Satırların üzerinde tekrar tekrar dolaşıyordum. Biten mektubu başa sararak okuyordum ve içten içe yanıldığımı bilmek istiyordum. Bir yanlışlık olmalıydı, mektup bana değil bir başkasına gelmiş olmalıydı. Belki de bir isim benzerliği yaşanmalıydı.

Kendini önemsiz bir konuma yerleştirmiş olan ve kendini yerleştirdiği bu konumun bizim görüşlerimizi de yansıttığını düşünen bir kişinin mektubuydu ve bu Georgiana'ya aitti. Sorunlu geçirilen bir çocukluğun psikolojisi üzerinde büyük bir hasar bıraktığı ve buna göre şekillenen bir gençlik döneminin karamsar düşüncelerine yön verdiği bir kişiydi. Her ne kadar zaman bedenine yavaşça olgunluğu tattırsa da düşüncelerinin çocuk kaldığını görebilmek imkansız değildi.

Bir aynanın karşısına geçip de kendini seyretmekten çok farklıydı, gerçekliğin dışa vurumunu yansıtan bu bedenin bir de zihinsel vurumu vardı ve aynalar bunu göstermezdi.

Georgiana kendini bizden biri gibi görmeyerek davranmıştı. Dışarıya karşı ifadesiz bir tavır takındığında zihninden geçenleri de anlamak genellikle güç olmuştu. Oysa sinirlendiğinde bunu belli ederdi; yüksek çıkmasına engel olamadığı sesi kolayca duyulurdu. İnsanı kışkırtan bu ses bir tartışmaya döner ve karşılıklı bir süre devam ederdi. İşte bu anlarda zihnindekileri de okuyabilirdim. Öfkesini kusmak isterdi ve rahatlayana ya da karşısındakinin kalbini kırana dek ilerlerdi.

Mutluluğunu da görebilmek kolaydı. Mutlu anlarında fazla konuşkan olurdu ve bu konuşkanlığın ona kazandırdığı enerji ile ev işlerine bile yardım ederdi.

Fakat ifadesizliğinin arkasında yatan bu dünyanın hiçbir zaman farkında olmamıştım. Aklından neler geçiyor, kendini nerede görüyor, neleri planlıyor bilmezdim. İşte bu mektup, bütün bunların somut bir kaynağı olarak bugün önüme sunulmuştu.

Kolumda hissettiğim keskin bir acı beni tekrar ana çevirdi. Bakışlarım kolumdaki ağrıya yavaşça dönerken Mystery'nin gergin elini fark etmiştim.

"Ne oluyor?" dedi telaşlı bir ifadeyle. "Kendine gel, beni duyuyor musun?"

Bakışlarım kolumu tuttuğu kolundan yüzüne doğru döndü. Cevap vermemi beklemeden elimdeki mektuba uzandı ve okumak için hafifçe öne eğildi.

Saniyeler sonra kaşlarını çattığı bir ifadeyle yüzüme bakmaya başladı. "Ne diyor bu?" dedi. "O zaman bugün gördüğün kadın, o muydu?"

"Mystery," dedim çatallaşan sesimle. "Benim gitmem gerek."

"Ne?" Çatılan kaşları şimdi yukarıya doğru kalkmıştı. "Nereye gideceksin?"

"Eve dönmem gerek, evdekilerin halini bilmiyorum." dedim. "Annemi görmem gerek."

Annemi görmem gerek. Bu cümlenin anlamı bana kötü hissettiriyordu.

Saklandığı yerden çıkan ve yeniden büyümeye başlayan, yıllar öncesine ait fakat şimdikiyle birebir aynı olan bir şey vardı. Bir his. Tanıdıklığı karşısında ürperen bedenim zihnimde annemin silikleşmiş görüntüsünün canlanmasına neden oluyordu.

Bu anı daha önceden yaşamıştım. Uzunca beklenen saatler, kararan hava ve eve dönmeyen bir kız kardeş. Anne ve babamın endişeli ve biraz da öfkelenen hareketleri. Günlerin ve haftaların geçmesiyle büyüyen bir korku.

Lavender HillsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin