"Bir insanı yargılayabilmenin kolay olduğunu düşünüyorsunuz," dediğimde sesimdeki tonlama soğuğu andırıyordu. Bir havanın soğuğu nasıl bir süre sonra keskinleşmeye, kesmeye başlıyorsa sesimdeki tını da son demine varmıştı. "Yaşananların üzerine kalın bir perde çekerek. Sadece perdenin üzerindeki kiri görürsünüz. Oysa bu sizi zamanla körleştirir, perdenin düz zemininden başka bakacağınız yer kalmaz. "
Ayağa kalktığımda, üzerimdeki sakinlikle ona döndüğümde dudaklarımdan dökülen sözlerin onun canını yakmasını istemiştim. Ruhsuz bir insan olduğunu uzun zaman önce anlamıştım fakat benim de sabredebileceğim bir sınır vardı. Bu sınırın üzerinde rahatça dolaşabilirken sınırı koruyan iplerin kopabileceğini de hesaba katmalıydı.
"Ne?" diye soluduğunda masada bir sessizlik oluştu. Kaşık ve çatalların tabaklarda yükselen tınısı yavaşça kesilirken yüzüme birden fazla çift göz döndü.
"İnsanlar hakkında yorum yapmak bu kadar kolay değil," diye devam ettim. "Özellikle tanımadığınız kişiler için."
"Sen onu tanıyor musun?" diye sorduğunda vereceğim cevabın bir sorumluluk taşıyacağını biliyordum. Altından kalkabilmeliydim.
"Ben onu tanıyorum," diyerek araya Anthony girdiğinde tuttuğum nefesimi sakince verdim. Anthony yüzünde ciddi olduğunu belli eden bir ifade taşıyordu. Dudakları düz, kaşları hafifçe çatılmıştı. "Sevmenin de sevilmenin de nasıl olduğu hakkında bizden daha çok şey biliyor."
Brenda yüzünü asmaya başladığında sinirlendiğini anladım. Dudaklarını büzerek delici bakışlarını benim ve Anthony'nin arasında dolaştırmaya başlamıştı.
"Ne yani," diye söze girdi Brenda. "Turnerların oğlu gelip de sana bunları mı anlattı? Buna inanmamı bekliyor olamazsın Anthony, her ne kadar akrabam da olsan her söylediğine gözüm kapalı inanacak değilim."
Anthony gülerek, "Evet," dedi. "Tam olarak bunları anlattı."
"Benimle-" Brenda sözü annesi tarafından kesilmeden önce ayağa kalkmıştı.
"Çocuklar," demişti Mrs. Alder. "Masanın huzurunu tanımadığımız bir insan yüzünden mi kaçıracaksınız? Sen de oturur musun, Brenda?"
"Clarissa," Yolanda da yüzünde şaşkınlık dolu bir ifadeyle bana bakıyordu. "Ne yapıyorsun?"
"Brenda, otur lütfen." Bruno da eşine seslendiğinde Brenda baskılar karşısında boyun eğdi ve ağır hareketlerle oturdu.
"Sen de," dedi Yolanda, sesinde kimsenin anlayamayacağı türden bir uyarı vardı. "Clarissa, oturur musun?"
Tekrar koltuğa yerleştiğimde Anthony'nin bakışlarını üzerimde hissediyordum. Beni savunduğu için ona minnettar olacak değildim fakat yine de teşekkür etmek isteyen tarafım ağır basıyordu. Bu teşekkür doğruları görmezden gelmiş gibi davranmadığı içindi, tamamen Alex'le alakalıydı ve benim kişisel sebeplerim düşüncelerine bir yön vermemişti. Hills'den ayrılması ve bana haber vermemesi nedeniyle ona içten içe kızsam da bunu sonlandırmalı ve kararları için ona saygı duymalıydım. Nedenlerini ön plana alarak, hayatımda bir zamanlar var olan ve vakti gelmiş vedasını sunarak yavaşça hayatımdan ayrılan iyi bir insan olarak kalmalıydı.
Hills'e dönmeden önce ona teşekkür etmeliydim.
Masadaki sessizlik kaybolmaya, bir sis gibi dağılmaya başladığında sohbet tekrar eski canlılığını kazandı. Kısa süre içinde yaşananlar tamamen unutulmuş ve gerginlik de son bulmuştu. Yolanda, Mrs. Alder'in hediyelerini açarken paketlerden çıkan her yeni şey için abartılı tepkiler veriyor, onlarca kez teşekkürlerini sunuyordu. Annem elindeki fincanıyla bir tiyatroyu seyreder gibi onları seyrederken Mrs. Knightley ile sohbetine devam ediyordu. Benjamin ise bahçedeki ekim yapmak istediği toprağı diğerlerine gösterirken salondaki pencereden onları izliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...