Duvarda asılı olan bir tablo vardı.
Gökyüzünün deniz mavisi, bulutların kar beyazı olduğu büyülü bir tabloya bakmaktaydım. Yeşilliklerin içerisinde, hafif bir rüzgarın beyaz elbisesinin eteklerini dalgalandırdığını belli eden bir kadın vardı. Bu kadın elbisesine zıt bir renge bürünmüş, adeta güneşin o yoğun sıcaklığını kesip atarcasına engel olan bir şemsiye taşımaktaydı. Hemen arkasında ise bir genç oğlan başında hasır şapkasıyla ve ifadesiz bir suratla bakmaktaydı.
Resmin bütün detaylarını incelemekten ve her fırça darbesinin yönünü belirlemekten sıkıldığım bir anda bakışlarım ister istemez ona doğru kaydı. Geniş salonun şömineye yakın tarafına kurulan masasına oturmuştu. Onlara ayrılan bu özel masa çeşitli yiyeceklere ve içkilere sahipti. Miles ve Isabella'nın sohbete daldığı bir sırada Alex elindeki bardakla oynuyor, içkisini derin kadehin içinde sallıyordu. Gözlerim bana ihanet edip Alex'i detaylı bir şekilde incelerken, ona olan derin bakışlarımı hissediyormuş gibi gözlerini hızla bana doğru çevirdi. Kalabalığın arasından buluşan gözlerimiz kısa bir süreliğine birbirlerine odaklandı. Ardından Alex, tekrar önüne döndü.
"Burada olduklarına inanamıyorum." dedim Mystery'e. Valsten sonra da ağzını hiç açmamıştı, şimdi ise beraber sessizce duvarda bulunan bu eseri inceliyorduk. "Konuşmak ister misin çünkü sessizce durmak işe yaramayabilir."
"Ne konuşabiliriz ki? O orada eşiyle, ben de buradayım." dedi başını resimden çevirmeden.
"Onu kiliseye görmeye gelmemiş miydin? Neden şimdi bakışlarını kaçırıyorsun?"
Mystery'nin içten içe onunla konuşabilmek için can attığını biliyordum.
"Onunla konuşmak ister misin?" dediğimde Mystery bana doğru döndü.
"Nasıl olacak bu?" dediğinde tam da tahmin ettiğim üzere istekli ve sabırsız olduğunu hissettim.
"Seni arkadaşım olarak onlarla tanıştıracağım, aranızdaki olayları bilmiyormuşum gibi davranacağız. Bana ayak uydurabilir misin?"
"Sanırım yapabilirim."
İnsanlar yorulmadan büyük bir neşeyle dans ederken kalabalığın arasından geçebilmek için doğru anı bekliyorduk. Bu tür bir davranış kesinlikle bana göre değildi fakat arkadaşım için kendimden ödün vermek istiyordum. Mystery'nin özlemle dolu olduğunu biliyordum, her ne kadar Miles'dan nefret ettiğini söylese bile beraber yaşanmışlıklarının sayısı çoktu. Onu görür görmez hareketlerinde olan yumuşama özlem dolu olduğunu anlatıyordu.
Mystery koluma girdiğinde delice dans eden kalabalığın arasından yavaşça Turner ailesine doğru ilerlemeye başladık. Mor örtülerle donanmış bu büyük yuvarlak masada üçü de yan yana oturmaktaydı. Masaya yaklaşırken Alex ile ettiğimiz dansı düşündüm ve çekinecek herhangi bir şeyimin olmadığını kendime hatırlattım.
"Merhaba." dediğimde sesimin titrememesi için kendimi oldukça zorlamıştım. Üçü de bize doğru dönerken, Miles bakışlarını bana değil Mystery'e odaklamıştı.
"Miles, Clarissa'yı hatırlıyor olmalısın. Mr. Aileen'ın kızı." dedi Alex. İçimden, ona bu girişi yaparak yardımcı olduğu için teşekkür ettim.
"Merhaba, Clarissa."
"Merhaba." Isabella da dikkatini arkadaşıma verdiğinde olayları bilip bilmediğini merak ettim. Bunu Mystery'e sormamakla hata etmiştim.
"Mr. Turner'ın vefatı için çok üzgünüm. Cenazeye gelmiştim ama yanınıza gelme fırsatım olmadı." diyerek konuyu açtım.
"Buraya yaptığınız bağış için de minnettarız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...