"Buraya geleceğini hiç tahmin etmemiştim."
Anthony, törenin ardından acele adımlarla yanımıza geldiğinde az önce dualar okunan tabut kaldırılıyor ve bir diğeri kapının önünde içeriye girmek için bekletiliyordu.
Şaşkın ifadesi bir sorun olup olmadığını anlamak istercesine üzerimizde dolaşıyor, aklından geçen düşüncelerden emin olmak istiyordu.
"Bir dakika bekleyin." dedi ardından. Hızla döndü ve kalabalığın arasında gözleriyle birini aradı.
"Darcy!" diye seslendi. Sağ elini kaldırarak havada bir 'gel' işareti yaptı.
Uzun boylu ve Anthony ile aynı kıyafetleri giymiş olan adam saniyeler sonra yanımıza geldiğinde bakışları kısa bir süreliğine bizi buldu.
"Darcy, beni idare edebilir misin? Önemli bir işim var." dediğinde adam bakışlarını tekrar Anthony'e çevirdi.
"Elbette, yemek saati geldi sayılır. Çık şimdiden." diyerek başını salladı Darcy adındaki adam.
"Teşekkürler." dedi Anthony karşılık olarak ve Darcy'nin koluna hafifçe vurdu.
Darcy kalabalığın arasına karışmak için yanımızdan ayrılırken bir başka siyah tabut çoktan yerini almıştı. Acılı aileler, aile yakınları ve birçok insan oturaklara yerleşerek papazın kürsüye gelişini bekliyordu.
"Kızlar, çıkalım buradan." dedi ve onu takip etmemizi söyleyen bir hareket yaptı.
Anthony önümüzde ilerlerken peşinden gidiyor ve bazen yoğun kalabalıktaki insanlarla çarpışıyorduk. Fakat o yürürken kimseye dokunmuyor, attığı adımlarla kendini insanlardan ayırıyordu. Hiç zorlanmadan ilerlerken arada sırada arkasına bakarak bizi kontrol ediyor ve bazen de bekliyordu.
Kilisenin birkaç bina yanında, giriş katta bir yere geldiğimizde anahtarıyla demir kapıyı açtı ve aydınlığa rağmen karanlık olan oda gözler önüne serildi. Oldukça ufak bir odaydı ve sadece yan yana dizilmiş dolaplarla bir masa vardı.
Anthony üzerindeki cübbeyi çıkartarak dolaplardan birine koydu ve kendi ceketini üzerine geçirerek düğmelerini ilikledi.
"Kusura bakmayın." dedi başını omzuna doğru çevirirken. "Hazırım, burada konuşabileceğimiz bir yer yok."
Tekrar peşine takıldığımızda siyahlara bürünmüş insanların arasından sıyrıldık ve ana caddeye kadar yürüdüğümüzde neredeyse normal bir şehri andıran görüntü gözlerimizin önüne serildi.
Sağımızda süzülen nehir bütün ihtişamıyla Londra'ya ev sahipliği yapıyordu. Suyun rengi gökyüzünün rengiyle birebir aynıydı ve gökyüzündeki gri bulutlar yer yer koyu renge bürünüyordu.
"Sizi buraya getirmek istedim," dedi söze başlarken. "Belki de onunla konuşmanız daha iyi olabilir."
"O mu?" diyebilmiştim.
"Öğle yemeği vakitlerinde burada buluşuyoruz. Birazdan gelir." dedi.
Anthony adımlarını nehre doğru çevirirken peşinden ilerliyorduk ve suyun sesi gittikçe daha net bir şekilde duyuluyordu.
Korkuluklara yaklaşarak ellerini pas tutmaya başlamış demirlere yasladı ve bir süre akıntılı suyu izledi.
"Kimden bahsediyor?" diye sorarak birkaç adım gerisinde durdu Mystery.
Sorusunu takiben kiliselerden birbiri ardına yükselen çan sesleri duyulmaya başlandı. Bir anlığına tüylerimi ürperten bu sesin arasına zeminden yükselen adım sesleri karıştı. Bu adımlar yaklaşırken Anthony bakışlarını kaldırdı ve omzumun üzerinden geriye doğru bakmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfic2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...