Bölüm 33

410 58 11
                                    

1 YIL SONRA

Sararmış kuru yapraklar ağaçlardan dökülmeye başladığında sonbahar ayıydı.

Gökyüzünden irili ufaklı kar taneleri süzülmeye başladığında kış, lavanta kokularının şehri sarmalamaya başladığı anda ise ilkbahardaydık.

Şimdi, gökyüzü tekrar tanıdık bir renge bürünmeye başlarken ağaçlar da son yapraklarını kurban ediyordu. Lavanta kokuları sertçe esen bir rüzgar sayesinde şehirle buluşuyor, aksi takdirde kendini belli etmiyordu.

Üniversitenin ilk yılını tamamlayan ve artık ikinci senesinin ilk derslerini vermekle uğraşan bir Clarissa vardı.

Büyüdüğümün farkına varıyordum ve geriye dönüp baktığımda geçmiş acı bir şekilde el sallıyordu. Varlığını hissettiriyordu, geleceğimin her anı geçmişten bir parçaya muhtaçtı.

Korkularımla yüzleşmek beni daha ne kadar güçlendirebilir bilmiyordum. Yüzleştiğim şeyler beni şaşırtmıyor, aksine sakin geçen günlerin altında hep bir şüphe arıyordum. Beklediğim bir şey, şeyler vardı. Onu bulduğumda içimde tuttuğum, sakladığım veya gömdüğüm şeyler tekrar yüzeye çıkacak, canlanacaktı: O gün yeniden doğacaktım. O ana dek yürüyen bir beden, düşünceleri ve kalbi olmayan bir ruh olarak kalacaktım.

Yine de yaşamaya devam edebilmek için bir şeylere tutunma ihtiyacım vardı.

Açık mavi gökyüzü parıldarken güneş sıcaklığını henüz yitirmemişti. İlkbahar havasını andıran bu güzel gün, kuşları ve etraftaki bir çok canlıyı kendine inandırmıştı, etrafta yükselen ufak tefek sesler vardı. Kuşlar adeta şarkı söylüyordu ve onlara rüzgarın nazik uğultusu eşlik ediyordu.

Güzel bir koku beni kucakladığında ait olduğumu düşündüğüm yerdeydim.

Pelerinimi serdiğim toprak zeminde otururken yorulmaya başlayan gözlerimi, birkaç saattir okuduğum kitaptan kaldırarak lavanta tarlasına çevirdim. Kıpırdanan çiçeklerin ahenkli dansı seyredilmesi en güzel şeylerden biriydi.

Bu tarlayı kayalıkların Lavender Hills'deki karşılığı olarak görüyordum. İlkbahar ayında, okuldan ve East Town'dan kaçmak istediğim anlarda gelmeye başlamıştım. İlk gelişimde uzun saatler boyunca yürümek zorunda kalmıştım fakat tepeye çıktığımda buna değdiğini düşünüyordum. Baş ağrısını hissedene kadar düşünüyor, gözlerim şişene kadar ağlıyor ve delirdiğimi hissedene kadar kendimle konuşuyordum.

Fakat hiçbiri beni bir çözüme götürmemişti.
Tekrar kitaplara sığınmayı denediğimde fazla umudum yoktu.

Onlarca kez bitirilmiş kitapları bu tepede de bitirdim, kütüphaneden yenileriyle geldim ve aylar içinde kendimi tekrar toparlamaya başladım.

"Küçük hanım!"

Bakışlarımı sese yönlendirirken hızlı geçen bir günün daha sonuna yaklaştığımızı anlamıştım. Zaman acımıyordu. Zaman gerçekten de su gibi akıp gidiyordu.

Başımı sallayarak karşılık verdikten sonra önüme döndüm ve son cümlesini okuduğum kitabın sayfasını işaretlemek için ucunu hafifçe kıvırdım.

Sanki bu sessiz saatler, başka zaman akla gelmeyen ve ulaşılmaz olan iyi şeylerin olacağı duygusunu uyandırırdı zihninde.

Lavender HillsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin