Son zamanlarda sıradan hayatımın değişiminin başlangıcı olan olaylar düşüncelerimin ve hislerimin de değişimine neden oluyordu.
Sade ve siyah renkli gördüğüm tablolarda artık gökkuşağının sahip olduğu renklere de ulaşabiliyordum. Ayrıca siyahın içindeki beyazı, beyazın içindeki siyahı seçebiliyordum. Hayatıma giren insanların bana kattığı her özelliği sevmeye başlıyordum. Belki de şöyle açıklayabilirdim: Gökyüzündeki griliğin altında yatan masmavi gökyüzünü görebilmeyi öğrenmiştim. Bu sadece bakış açısıyla ilgiliydi. Kötü olan bir insana kötü bakarsanız, iyiliği yakalayamazdınız. İyi olan bir insana da hep iyi bakarsanız, yanıldığınızı en kısa zamanda göreceksinizdir. Önyargıya kapılmadan iyinin neden iyi olduğunu, kötünün neden kötü olduğunu öğrenerek hakikate ulaşabilirdiniz.
Hills her zamanki gibi başına buyruk görünüyordu. Turner ailesinin vefatının insanlarda beklediğim o büyük etkiyi göstermemiş olduğunu anlayabiliyordum. Onları çoğu insan tanıyordu bu nedenle şehirde beklediğim yas havası yoktu. Alışveriş yapan insanlar caddeleri doldurmuş, parklar çocuklarını gezdiren annelerin hoş sohbetlerine kucak açmıştı. Çocuk sesleri arabanın içinden rahatlıkla duyulabilecek kadar gürültülüydü.
Arabamızı işlek caddelerin arasından malikane yerine Harreton Kilisesi'ne doğru sürdük. Çoğu insanın orada olacağını tahmin ettiğim kilise şehrin en batısında, mezarlıkların hemen yanında büyükçe bir alana sahipti. Kilise bahçesinde ağaç yoktu, sırayla ve arka arkaya dizilmiş oturaklar beyazdı. Ortasında asfalt, dar yolu bize içeriye kadar eşlik edecek şekilde oturakların ortasındaydı.
Arabadan giriş kapısının önünde indiğimizde bahçenin boş olduğunu görmüştüm. Erken geldiğimizi düşünürken babamla içeriye doğru adımlarımızı atmıştık.
Geniş kapıdan içeriye girdiğimizde, Mr. Turner'ın tabutu ortada yer almıştı ve üstü kapatılmamıştı. Üzerinde güzel bir takım elbisesi, ceketinin cebinde de kırmızı bir gül vardı.
Yirmiye yakın kişi oturuyor, papaz ise birkaç kişiyle konuşuyordu. Herkes kendi halinde olduğu için içeriye girişimizi kimse umursamadı. Oturaklara yönelirken oturan kişilerin çoğunun evde çalışan hizmetliler olduğunu fark ettim; Tom da aralarındaydı. Bunun yanında tanımadığım insan sayısı oldukça azdı.
Babam oturmam için bana eşlik ettikten sonra müsaade isteyerek ön taraflara doğru ilerledi. İş arkadaşları olduğunu düşündüğüm kişilerle el sıkıştıktan sonra onlarla sohbete başladı.
Gözlerim etrafta dolaşırken görüş açıma Alex ve Miles'ın girmesiyle kalbim saatin yelkovanı misali hızlandı. İkisi de tabutun ön tarafına geçip papazla konuşmaya başladılar. Hemen ardından özenle yapılmış sarı saçlarıyla zıtlık oluşturan siyah yas elbisesi ile Isabella göründü. Güzelliğinden ve zarifliğinden ödün vermiyordu.
Oturaklara geçerek herkesten uzak bir köşeye oturdu. Kimseyle sohbet etmek istemiyor gibiydi. Ben onları gözlemlerken ortamda yükselen bir müzik sesini duydum. Piyano eşliğinde çalan bir çello yas ortamını hüzne boğuyordu fakat çalan müziğe rağmen etrafta ağlayan tek bir insan dahi yoktu.
Babam arkadaşlarının yanından ayrılarak Alex ve Miles'ın yanına doğru ilerlediğinde gözlerim hiç bir anı kaçırmamak ister gibi onları izliyordu. Önce el sıkıştılar, ardından babamın Mr. Turner'ın ölümü üzerine üzgün olduğunu söylediği cümlelerini anımsadım ve Alex başını sallayarak babama onay verdi.
Alex'in yüzünü net bir biçimde görebiliyordum, o da ağlamış gibi görünmüyordu. Siyah takımı ve üzerindeki peleriniyle göz alıcı bir biçimde babamla konuşuyordu. Miles ise babamla konuşmayı çoktan bırakmış, tabutun içine bakarak kendi düşüncelerinde kaybolmuştu. Babamın ağzından çıkan son kelimeleri üzerine Alex'in kaşlarının yukarı doğru kalktığını gördüm. Ardından tekrar el sıkışarak başıyla babamı selamladı. Babam arkasını dönüp tekrar arkadaşlarının yanına geçerken Alex'in gözleri salondaki her insanın üzerinde tek tek gezmeye başladı. Kalbim hızla atmaya devam ederken kalabalığın içinde gözleri gözlerimi buldu. Bir süre boyunca bakışları beni hapsettiğinde başımla ona selam verdim. Aynı şekilde karşılık aldığım sırada babam yanıma doğru gelmeye başlamıştı. Törenin başlayacağını anladığımda ise Alex'e tekrar bakma cesaretini gösteremedim; heyecanın verdiği bir korku da vücudumu ele geçirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...