Bölüm 44

469 51 0
                                    

Bu kış gülmeyi özledi ölümlü insanlar.

"Mahkeme bugün başlıyor," Heyecanlı bir ses satırların üzerinde dolaştırdığım gözlerimi bir süre duraklattığında dikkatim tamamen dağılmıştı. "Sonuçlanması muhtemelen bir seneyi bulacak." 

"Bence o kadar uzun sürmeyecek," dedi masanın diğer tarafında oturan kız. Gözlerimi kitabın üzerinden çekmeden dinlemeye devam ettim. "Ortadan kaybolduğu süre boyunca insanlarla konuşmuş, birçok tanık toplamıştır." 

Bir başka kız "Çok zekice bir hareket," diyerek onu onayladı. 

"Anne ve babasının suçu büyük," Başını salladığını görür gibi oldum. "Bu nedenle bir çocuğun kaderi baştan yazıldı fakat çocuk da intikamını çok iyi aldı." 

Derslerin olmadığı bir günün öğle vakitlerindeydik. 

Hava yağmurlu bir günün ardında bıraktığı donukluğu taşıyordu. Gökyüzündeki bulutlar sevmeyenler için kasvet yayan rengini kimi yerlerde koyu bir griye dönüşüyordu. Bulutlar keskin bir soğuk yayıyordu. 

Kütüphanede Mystery ile klasik bir ders çalışma planını uyguluyorduk. Anılarımızda kötü bir yer edinmiş olsa da ders çalışabileceğimiz en uygun ortam burasıydı; yatakhane ders çalışma dışında her türlü aktivitenin yapıldığı bir şekilde kalabalıktı, bahçedeki oturaklarda oturmak için hava oldukça soğuktu. 

Normalde sessiz bir ortam olan kütüphanede konuşmalarına kulak misafiri olduğumuz kızların sohbeti fısıldayışlarla dolu bir uğultuya dönüşmüştü. 

Bakışlarımı önümdeki kitaptan kaldırırken Mystery ile göz göze geldim, onun da bakışları donuklaşmıştı. 

"Alex'in kaderinin baştan yazıldığı gibi." dedi kız. Onu onaylayan mırıldanışların ardından herkesin önüne döndüğünü fark ettim, uğultu tamamen kesildi. 

Önümdeki kitaba yoğunlaşmak için kendimi zorlamaya başlarken ders çalışmak için yeteri kadar enerjimin kalmadığını düşünüyordum. Omuzlarım düştüğünde iki parmağının arasında tuttuğu kağıdı masanın üzerine bıraktı; Mystery üzerinde 'Çıkalım mı?' yazılı kağıdı önüme uzattığında itiraz etmedim; başımı sallayarak önümdeki eşyaları toparlamaya başladım. 

Kütüphanenin kapısına vardığımda yapmak istediğim şeyi düşünüyordum. Ders çalışmak için sönen enerjimin tamamı yapmak istediğim yeni şeye yüklenmiş gibiydi ve ona söz geçirmekte zorlanıyordum. 

"Bekle," dedi Mystery yetişmek için hızlı adımlarla yaklaşırken. 

"Ben gidiyorum." dedim aniden durarak. Mystery hafifçe bana çarptığında elindeki kitaplar sarsıldı. 

"Ne?" dedi. "Ne saçmalıyorsun?"

"Mahkemeye gideceğim," dedim. "Ders de yok bugün, bundan daha iyi bir fırsat bulamazdım."

"Ne?" diye tekrarladı gözleri irileştiğinde.

"Geliyor musun benimle?" diye sordum, gözlerimi kırpmadan ona bakmaya devam ettim.

"Ben," diyerek duraksadı. Bu ani kararımı ve kararımın getirilerini bu kısa zaman diliminin içinde değerlendirmeye başlayarak bakışlarını zemine çevirdi. "Bilmiyorum." 

"Seni zorlamıyorum," dedim. "Ama ben gideceğim."

"Nasıl gideceksin?" dedi başını zeminden kaldırırken. "Mahkemenin nerede olduğunu biliyor musun?"

"Hayır," dediğimde endişeli değildim. "Bulmanın çok zor olacağını düşünmüyorum." 

"Neden gitmek istiyorsun?" dedi. "Kızların konuştukları seni tetikledi, değil mi?"

Lavender HillsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin