Şöminedeki çıtırtı seslerinin arasına karışan notalar ruhumdaki yaralara iyi geliyordu ve durgun bakışlarım lapa lapa yağan karın üzerine, pencerenin ardına odaklanmıştı.
Bedenimdeki ve ruhumdaki durgunluğun aksine parmaklarım hızlıca hareket ediyor, zihnimde yankılanan ve yok olmak bilmeyen haykırışlarımı notalarla ifade ediyordu.
Etrafımdaki insanların sessizliklerine sığınan şaşkın bakışlarını görebiliyordum fakat gözlerim yağan karın üzerinden hiç ayrılmamıştı.
Antonio Vivaldi'nin Kış'ı dükkanda yankılanıyordu.
İşe girdiğim zamandan beri, temizlik yaptığım her gün tozunu almaktan bıkmadığım piyanoyu çalma şansım bir çok kez olmuştu fakat burada çalmak için kendimi hazır hissetmemiştim. Etrafta dolaşan birkaç müşterinin alışverişlerini bırakarak tüm odağını üzerime yöneltmesini istemiyordum. Piyano başına her geçişimde duyulan eserin ait olduğu kişi belliydi ve bu eserin başkaları tarafından duyulması ona ihanet ediyormuşum gibi hissettiriyordu. Kimse hayranlığını göstermemeliydi, kimsenin hayranlığına ihtiyacım yoktu. Ta ki eseri çalma gücünü Noel'de kendimde bulana ve bu çalışın eserin ait olduğu kişiye ulaşmasına dek.
Hava kararmaya başlamışken dükkanda müşteri yoktu. Soğuk, müşterilerin ayağını keserken işler eskisi kadar yoğun değildi.
Yeni bir eseri çalmaya başladığımda zincirlerimden kurtularak özgürlüğüne doğru uçan bir kuş gibi ruhum hafiflemişti. Bu yeni deneyime ihtiyacım olduğunu fark edememiştim; parmaklarım hız kazanırken başka eserlerin varlığına yabancılaşmıştı.
Vivaldi çalıyordum.
Vivaldi bana kışı hatırlatırdı. Kışı ve kışın soğuğu bir bedene dönüşür ve bu eseri nota kağıtlarına ilmek ilmek işlerdi. Önüme sunardı; sararmış kağıtlar ufak bir rüzgarla uçup gidecekmiş gibi, kaybolacakmış gibi yerinde titreşirdi. Parmaklarım tuşların üzerinde buzdan parmaklara dönüşürdü ve kağıtlar uçup gitmeden eseri tamamlayabilmek için hızla hareket ederdi. Bu sırada sert ve güçlü sesler yükselirdi. Biraz korkutucu biraz heyecanlı.
Hayatım gibi.
Sesler kesilirken hipnoz edildikten sonra kendine gelen biri gibi kendime geldim. Biri beni sertçe kolumdan tutarak odaya çekmiş gibiydi. Eva, "Harikasın!" dedi ve sade bir şekilde alkışladı.
"Nasıl böyle çalabiliyorsun? Ben asla bu hıza ulaşamıyorum." dedi Dorothy ve yaslandığı tezgahtan doğruldu.
"Teşekkürler," diyerek ikisine de gülümsedim. "Küçüklüğümden beri çalıyorum."
Şöminenin yanında ayakta bekleyen Mr. Fox eğildi ve elindeki demirle odunları karıştırarak, "Böyle çaldığını düşünmezdim." dedi. "Galiba senden sık sık çalmanı isteyeceğim."
"Keşke müşteriler de olsaydı," dedi Eva gülerek. "Bu çalışa hayran kalır belki de her gün gelirlerdi!"
Dorothy ona kahkahalarıyla eşlik ederken Mr. Fox sessizce bekliyordu.
"Kapatmadan önce yerleri sileceğim," diyerek arka tarafa doğru ilerlemeye başlayan Dorothy hala gülüyordu.
Eva, "Ben de düzenlemeleri yapayım," diyerek ona katıldı. "Clarissa, sen çalmaya devam etmelisin."
Gülümseyerek başımı iki yana salladım ve pes ettiğimi gösteren bir şekilde ellerimi havaya kaldırdım. "Ben de yardım edeceğim." dedim ve tabureden kalkmak için hareketlendim.
Adımlarımı yönlendirmeden önce Mr. Fox'un, "Clarissa," diyerek seslendiğini duydum. "Yanıma gel."
Elindeki demir çubuğu yerine asmadan önce son bir kez daha şömineyi karıştırdı ve ardından ona yaklaştığımda gözlerini üzerime çevirdi. "Alex Turner," dedi. "Yaşıyormuş."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...