Bir kız vardı.
Saçlarının omuz hizasında kesildiği, üzerindeki elbiselerin toz ve toprağa bürünmüş olmasıyla beraber daima kirli olduğu ve hayatın gerçekleri ile henüz yüzleşmek zorunda kalmamış masum bir kız çocuğuydu.
Hayatımda benim için dönüm noktalarından biri olarak saydığım günlerden biriydi. Her zamanki gibi annemin zoruyla yataktan erken bir saatte kaldırılmış ve sevmediğim yumurtalardan yemek zorunda kaldığım bir kahvaltının ardından okulun yolunu tutmuştum. Resim dersim vardı, bu yüzden resim kağıtlarımı ve bitmek üzere olan boyalarımı koyabileceğim bir dosya aldırmıştım anneme. Eğer paramız yeteri kadar değil, daha fazlası olsaydı alacağım ilk şey yepyeni boyalardan olurdu. O kadar hevesliydim ki derste öğrendiğim ve yaptığım resim dışında, yapmamam gerektiği halde resim yapardım. Bu yüzden boyalarım bitmek üzereydi, anneme göre dersi derste bitirmeliydim. Tutumlu bir kız olmalıydım, çünkü paramız yoktu.
Benim gibi elinde resim dosyalarıyla beraber okula gelen on bir öğrenci daha vardı. O zamanlar şimdiye göre kalabalık olan öğrenci sayımız gittikçe artabiliyordu.
Tek bir göz odada eğitim alıyorduk, burası ayrıca bizim için sıcak bir yuva da olmuştu. Bu sıcak yuvaya yeni bir öğrencinin daha katıldığı bir gündeydik. Beklenilen misafir geldiğinde öğretmenimiz herkesle tek tek ilgilenmiş ve ağaçlardan oluşan bir resim çizdirmişti. Ardından ara verdiğimizi söylemişti, bizler de bizim için gelenek haline gelmiş olan top oyunumuz için bahçeye çıkmıştık.
Sınıf arkadaşlarımla aramın çok iyi olduğunu söylemezdim fakat bir oyun oynanıyorsa karşımızdakinin kim olduğunun önemi yoktu.
Elimdeki topu karşımda duran sarışın oğlana attığımda topu aynı karşılıkla o da yanımda duran kıza atmıştı. Oluşturduğumuz dairede top sürekli yer değiştiriyordu.Tanımadığım bir çok yüzün gönderdiği toplara içimdeki çocuk sevinciyle karşılık veriyordum.
Topun bana gönderildiği bir sırada vuruşumla beraber kapıya doğru giden top geri sekerek biraz ilerimde durdu. Topu almak için eğildiğim sırada, topun hemen yanında duran bir çift ayağı fark etmem bir oldu. Bakışlarım gözlerine döndüğünde karşımda gördüğüm yeni yüzün bıraktığı etkiyi şu an bile anımsayabiliyorum.
Küçük bir kız çocuğunun kalbinde hissedip de anlam veremediği şeyin tam olarak kelimelerdeki karşılığını bilmiyordum. İçimde kıpır kıpır olan bu hissin önümde uzanan yılları etkisi altına alacağını bilemiyordum.
Masumdum, meraklıydım.
Bu kara gözlü oğlanın saçları da gözleri gibi karaydı. Üzerine giydiği ceketi uzun boyuna tam oturmuştu.
Bir süre bu oğlana baktığımı biliyordum, aramızdaki sessizliği bozan ilk önce o olmuştu.
"Ben de oynayabilir miyim?"
Çok basit olan bir soru yüzünden hayatımın değişeceğini bilemezdim, çocuktum. Kalbim umut doluydu.
"Oyna."
Oğlan benimle beraber oyun alanına geldiğinde hemen yanımda durdu ve titreyen ellerime rağmen düzgün bir şekilde topu karşımdaki kişiye attım.
İçimdeki merak gittikçe büyürken öğrendiğim kadarıyla bu yeni oğlan bizimle aynı yaştaydı ve kilisemize geçici olarak gelen papazın oğluydu. Bu oğlan gün geçtikçe sınıfımızın gözdesi olurken zekasıyla da herkesi etkiliyordu. Akıcı bir şekilde piyano çalabiliyor, Fransızca konuşurken zorlanmıyordu.
Küçük kalbimle onu o kadar yükseklere çıkarmıştım ki mükemmel kelimesinin karşılığı benim gözümde onun ta kendisiydi.
Çok fazla konuşmayan bu oğlan bizimle sadece oyun zamanları iletişim halinde olurdu. Kimse bunu sıkıntı etmezdi çünkü herkesin gözünde en iyisi o olmuştu. Ben de gerekmedikçe konuşmayı tercih etmeyen bir kızdım, bu özelliğim şu an bile peşimi bırakmamıştı. Ağzımdan çıkan her kelimenin özenle seçilmiş olması benim için önemliydi. Yapabileceğim tek şey bir kereliğine kurallarımı yok saymak olacaktı, kaybedecek bir şeyim yoktu. Kendimi zorladığım zaman yapabileceğim şeylerin sınırı olmuyordu, başarabiliyordum. Bu başarılarımdan biri onunla arkadaşlık kurmayı becermiş olmamdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...