"Lütfen ikili gruplar halinde sıra olunuz, her arabaya dört kişi binecektir."
Tarih öğretmenimiz merdivenlere açılan avluda oluşan ani kalabalığı düzene sokmaya çalışıyordu.
Sabahın erken saatlerindeydik. Önceden hazırlamamızı istedikleri el çantalarımız yanımızdaydı, bu Londra'da kalacağımız bir gece için gereklilik haline getirilmişti. Opera için ayırdığım elbisem, geceliğim ve birkaç gündelik ihtiyaç malzemesi elimdeki çantada fazla yer tutmamıştı.
Yan yana geçtiğimizde Mystery ile birbirimize baktık, ikimiz de yüzümüzden okunan gerginliğin farkındaydık. Dün olanları ona anlattığımda dayanamayıp benimle beraber ağlamıştı. Onu üzdüğüm için kendime kızmıştım, sorunlarım başka insanları üzemezdi, bunları hak edecek biri değildi.
Bazen konuşmak, içimizde kopan fırtınanın içine bir insanı çekmek anlamına geliyordu. Doğuracağı olumsuz sonuçlar daima olacaktı.
Bugün, ona iyi olduğumu onlarca kez söylemiştim, dakikalar arasında yüzümde gezinen meraklı ve endişeli bakışları hissedebiliyordum.
Sıra haline geçtiğimizde, ilerlemeden hemen önce duyulan at arabalarının sesleri işitilince, meraklı bakışlarını bir süreliğine yüzümden çekti. Neredeyse bütün bakışlar gelen seslere yönelmişti. On iki araba peş peşe okul bahçesinde sıraya girdi. Bahçeye inen merdivenlerden biraz ileride, ortadaki havuzun etrafında bir "U" şekli oluşturdular. Giriş kapısına yakın bir mesafede duran arabayı diğerleri takip etti. Bütün arabalar konumlarına yerleştikten sonra arabacılar aşağı inerek hazır bir şekilde beklemeye başladılar.
"Dörder kişi olmak üzere, baştan ilk iki arabayı boş bırakarak sırayla yerleşiniz hanımlar!"
Öğretmenimiz yerleşmemiz için komut verdiğinde gözlerim istemsizce etrafta dolaşmaya başladı. Arabaya binene dek onun da bizimle geldiğinden emin olmak istiyordum. Londra yolculuğunu onunla beraber, her ne kadar ayrı arabalarda olsak da aynı anıları paylaşacak olmanın verdiği heyecanla yaşamak istiyordum.
Hızlı ilerleyen sıra bize geldiğinde son kez arkama baktım, adımımı içeriye atmadan hemen öncesiydi fakat görebildiğim tek şey heyecan içinde kıpırdanan onlarca öğrencinin gülen yüzleriydi.
"Gelmeyecek." diyerek fısıldadım. Bu, Mystery'den çok kendimle konuştuğum bir andı.
Dün yaşadığım olay, Alex'in bana küçük ve aşık bir kız muamelesi yapması, onu bugünkü gezisini iptal edecek kadar sinirlendirmiş olmalıydı. Anthony benimle konuşmak için Alex'i geçiştirmiş gibi görünmüştü, buna her kim olsa sinirlenir diye kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Çünkü başka bir açıklamasının olması neredeyse imkansızdı.
"Başını yaslamak ister misin?" dediğinde Mystery'e minnet dolu gözlerle baktım.
Beni gerçekten anlayan ve umursayan tek arkadaşımdı, yanımızdaki insanların mutluluğunun aksine ruh halimin kötü olduğunu en başından beri biliyordu. Teklifini severek kabul edip başımı omzuna yasladığımda onun tarafındaki pencereden dışarıya baktım. Aynı şekilde Mystery'de başını dışarıya, havuzun üzerindeki bebek heykellerine çevirdi. Çok zaman geçmeden öğretmenlerin de arabaya ilerlediğini anlamıştık. Taş zeminde dönen tekerleklerin ve arabacıların atlara verdiği komutların dışında etrafa bir sessizlik hakimdi. Bu sessizlik, bulunduğumuz andaki zihnimin içini andırıyordu.
Ufak pencereden görebildiğim kadarıyla konvoy halinde ilerliyor olmalıydık. Geçtiğimiz Hills merkezindeki sokaklarda, bu sokakların sahiplerinin meraklı gözlerini hayranlıkla bu konvoya diktiğini görebiliyordum. Yolculuğumuz benim için bir ilkti, bu konvoy benim için başka bir ilkti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfic2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...