Kendimi bir kitabın içindeymiş gibi hissediyordum.
Bir elim tozlanmış uçları olan eteğimi hafifçe yukarıya kaldırmışken, diğer elimde Alex'in parmakları parmaklarımın içine gömülmüştü. Ağır adımlarla merdivenleri çıkarken, kitaplardaki gibi herkesin heyecanlı olduğu, gösterişin ve güzelliğin bir araya toplandığı o etkinliklerden birinde olduğumu farz ediyordum. Satırları okurken hayal ettiğim sahnelerden biri canlanıyordu adeta.
Ona baktığımda yüzünde sakin bir ifade taşıyordu. Kahverengi gözleri dümdüz ileriye odaklanmıştı fakat ısrarcı bakışlarım dikkatini çektiğinde bana döndü. Büyüyen bir gülümseme, bir ışığı gözlerinde yakalamama sebep olurken adımlarımızı durdurduk. Bizi büyük hole açılan giriş kapısı karşılıyordu ama yalnız değildik.
Uzun, siyah bir elbise giyen bir kadın, yüzüne yerleştirdiği o samimi duygular uyandıran gülümsemesiyle yaklaştığında aynı şekilde karşılık verdim. Tam önümüzde durduğunda, "Hoş geldiniz Mrs. Aileen," dedi. "Hoş geldiniz Mr. Turner."
Alex'in başını sallayarak karşılık verdiğini gördüğümde kabalık olmaması için, "Merhaba." diye cevapladım.
Kadın nazik bir şekilde gülümsemeye devam etti ve ardından elini tutmam için öne uzattı. Ona anlamayan gözlerle bakmayı sürdürürken Alex'in parmakları parmaklarımın arasından kaydı, elimi kadının avucuna bıraktı. Saniyeler içinde bir hareketlilik başladığında Tom'un içinde beyaz elbise olan kutuyla yanımızda durduğunu gördüm.
"Beni takip edin lütfen," dedi kadın. "Size yardımcı olacağım."
Yardıma ihtiyacım olduğunu biliyor muydu?, diye düşünürken beni yönlendirmesine izin verdim. Omzumun üzerinden geriye doğru baktığımda Alex olduğu yerde duruyor ve yüzündeki gülümsemeyi koruyordu.
Bir şeylerin farkına varmaya başlıyordum.
Bina içerisinde ilerliyorduk, ayakkabılarımızın zeminde çıkardığı tok sesler dışında hiçbir ses duyulmuyordu. Bu sesler ise boş holde yankı yapıyor, dört bir yana yayılıp tekrar bize dönüyordu. Burada bizden başka kimse yoktu.
"Neden kimse yok?" diye sordum kadına. Kadın cevap vermeyerek Tom'a baktığında ona döndüm. "Erken mi geldik?"
"Benim bir bilgim yok," dedi konuşmak için ağzını araladığında. "Sadece söyleneni yapıyorum."
Elimi tutmaya devam eden kadına baktım, yüzündeki gülümseme tamamen kaybolmuştu. Kadın, bir odanın önüne geldiğimizde durdu, kapıyı açtıktan sonra Tom'a dönerek elinde tuttuğu kutuyu aldı.
İçeriye girdiğimde burasının bir hazırlanma odası olduğunu gördüm. Sahneye çıkan insanların elbiselerini giydikleri, makyajlarını yaptıkları ve yorgunluklarını giderdikleri o odalardan birinde olmalıydık.
"Üzerini çıkarmaya başla, canım." dedi kadın. Elindeki kutuyu masanın üzerine koyarak açtı ve beyaz elbiseyi çıkararak askılardan birine geçirdi.
Kısa süren bir çekingenlik hissettiğimde ona kendi başıma hazırlanabileceğimi söyleyecektim fakat kadın hareketlerimdeki hisleri anladığında o samimi gülüşlerinden birine sığındı. "Çekinme," dedi. "Ben sana yardımcı olmak için görevlendirildim ama bu ilk işim değil."
Çekinmemi gerektiren ne vardı? Sıska kollarım ya da bacaklarım mı? Tenim mi? Parmaklarımda yer tutmuş ince kağıt kesikleri mi? Ben ne isem daima o olmamış mıydım?
Elbisemin düğmelerini açtıktan sonra yere düşmesine izin verdim, ayaklarımın altında koyu renkli halının üzerinde bir ölü gibi yayılıyordu. Elbisenin ardından çamaşırlarımın üzerindeki ince astarları da çıkardım ve kadının giymemi istediği yeni astarları bedenime geçirdim. Kadın bazı yerleri iplerle tuttururken kollarımı iki yana açarak beklemeyi sürdürüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...