"Yapalım şu işi."
Kapıyı araladığımda karanlığa ev sahipliği yapan gece bütün ihtişamıyla bizi kucakladı. Bize eşlik eden dar geçidin arka bahçedeki su kuyusunun hemen yanına çıkan merdivenleri vardı.
Mystery benden önce çıktığında geri döndüğümüzde zorluk çıkmaması için kapının kilidindeki anahtarı alarak cebime koydum. Sessizce kapıyı kapatırken kalbimin yerinden çıkacakmışçasına atması bir yandan gergin hissetmeme de neden oluyordu.
Merdivenleri çıkan Mystery'nin benden daha rahat olduğunu fark ettim. Arkasını dönerek bana kısa bir bakış attığında gülümsüyordu. Ardından elini uzattı.
"Rahatla biraz."
Uzattığı elini tutarken içimdeki korku henüz geçmemişti ama biraz daha iyiydim.
Kuyunun hemen yanına çıkmamızla beraber gözlerimiz etrafı incelemeye koyuldu. Ortam sessizdi ve görünürde kimse yoktu. Bahçede dolaşırken birçok kez buradan geçmiştim fakat kuyu gerçekten de dikkatimi çekmemişti.
Kuyunun yanından dolaştığımızda adeta küçük bir ormana benzeyen sıralı ağaçların yanına ilerlemeye başladık. Hafifçe eğilerek ağaçların sıkça sıralandığı yolda ilerledik. Tek bir giriş ve çıkışımız vardı, bizi dış kapının önüne götürebilecek tek alternatifimiz de ağaçların bizi saklamasıydı.
İlerlerken sürekli arkama bakıyordum, gözlerim ara sıra pencerelere de kayıyordu. Beni çekiştiren elin kararlı ve acelesiz olması paniğimi arttırıyordu. Ağaçların arkasından mümkün olduğu kadarıyla gizlenerek dış kapıya yaklaşıyorduk. Gecenin karanlığı siyah pelerinler içindeki bizleri koynuna bastırırken ay ışığı aksine bütün inatçılığıyla parlıyordu. Kapının önünde, kısa bir süre olan özgürlüğümüze kavuşmadan önce son kez gözlerimi okulun bahçesinde ve pencerelerinde gezdirdim. Işık yanan tek bir oda görünmüyordu.
Mystery kapıyı sessizce açarak geçmem için işaret verdiğinde hızlı adımlarla hareket ettim. Peşimden geldiğinde ikimiz de kapının köşesindeki duvara yaslanmış, derin soluk alışverişlerimizi kontrol etmeye çalışıyorduk. Öyle ya da böyle okuldan çıkmayı başarabilmiştik. Sıradaki durağımız Turner ailesinin malikanesiydi ve oradan da mezarlığa gitmek kalmıştı, Mr. Turner'ın mezarlığı aile mezarlığındaydı.
"Bunu başarabildiğimize inanamıyorum." dedim gözlerimi aya çevirmişken.
"Bu işin kolay kısmıydı." diyerek karşılık verdi Mystery. "Hadi."
Önümüzdeki yolu takip etmeye başlamıştık. Bu yol bizi buraya biraz uzak düşen malikaneye götürecekti. Adımlarımız etrafa hakim olan sessizliğin içinde tok sesler bırakırken işlek olan caddeye varıyorduk fakat görünürde bir tek kişi vardı; adam dükkanının kapısını kilitlemeden önce içerdeki şamdanlarını üfleyerek söndürdüğünde Mystery'e baktım. İçeriye son bir kez göz gezdirdikten sonra kapısını kapatarak kilitledi. Arkasını döndüğünde gözleri bir süre üzerimizde gezinmişti, gecenin bu saatinde dışarda gördüğü bu kızlar onda şüphe uyandırmış olmalıydı.
Yolumuzun yarısına geldiğimizde Harreton Kilisesi göründü. Görkemli yapısıyla karanlığa ayak uydurmuştu, bu da biraz korkutucu bir havaya sahip olmasına neden oluyordu.
Kiliseyi geçerken önümüzde uzanan yol ayrımına geldiğimizde sağa döndük. Şimdi çok daha az bir yolumuz kalmıştı. Mystery etrafımızda olan çoğu şeye dikkatle bakıyordu, gözleri görebildiği hiçbir ayrıntıyı kaçırmak istemiyordu. Bu uzun yolun sonu ikimizin de hayatına aynı soyadla giren kişilerin yaşadığı malikaneye çıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lavender Hills
Fanfiction2021 Watty Fanfiction ve En İyi Karakterler Ödülleri kazananı. Tepelerini çevreleyen lavanta çiçeklerinin isim verdiği bir şehre ait olmaya çalışanların hikayesi. Lavanta Tepeleri, 1800lü yıllarda yaşayan karakterlerinin hayatlarını dram ağırlıklı b...