Delphi'nin yakalandığı kısımdan sonrasını 'Confident' ve 'Believer' şarkılarını dinleyerek okuyabilirsiniz. Ben de onları dinlerken yazdım ve çok aksiyonlu oluyor.
Bir kaç saat boyunca uçtu. Gece olmuştu. Giderken dinlendiği ormana tekrar indi. Bu gece orada uyumaya karar verdi. Bütün yolu boşuna gitmişti. Annesini kurtaramadı, yanına aldığı hiçbir şey işe yaramadı ve tek ihtiyacı olan şey çadır iken o da yanında yoktu. Ve tek öğrendiği de saçma bir kehanetti. Tekrar düşünce bataklığından çıktı ve ormandaki dal, yaprak gibi şeylerden bir çadır kurmaya başladı. İçinden çok yetenekliyim diye düşünüyordu. Nihayet bittiğinde içeri girdi ve uyudu.
Sabah uyandığında bunların rüya olmasını ve annesini kurtarmaya bugün gideceğini diledi. Ama gözlerini açtığında çadırın içindeydi. Kürk çantasını çıkardı ve çift taraflı aynayı buldu. "Draco" dedi ve aynada bir görüntü belirdi. Bu Draco'ydu. Elinde ayna ile uyuya kalmıştı. "Draco!" diye ona seslendi. Draco birden yerinden sıçrayarak uyandı. Etrafına bakındı ama kimseyi göremedi. Uyku sersemliği geçince elindeki aynayı ve ona seslenen Delphi'yi fark etti.
"Delphi! Seni çok özledim. Neredesin? Nereye gittiğini bile söylemedin. Bütün gün aynadan sana baktım belki görürüm diye."
"Aynayı yanıma aldığımı nereden biliyorsun?"
"Odana baktım. Aynayı, püfürü, şanlı eli, tuzaklı patlayıcıları ve karanlık tozunu almışsın. Ne yapıyorsun?"
"Odamı nasıl benden iyi biliyorsun?"
"Sorularıma cevap ver. Neredesin ve ne yapıyorsun?"
"Azkabandaydım."
"Ne? Delphi delirmiş olmalısın. Azkaban mı? Orada ne işin var? Ayrıca nasıl buldun? Hiçbir haritada yeri görünmez ve saptanamaz yer büyüleri ile donatılmış."
"Bu kadar şeyi nereden biliyorsun? Ayrıca nasıl gittiğimi ben de bilmiyorum. Sadece uçtum. Nereye gittiğimi bilmiyordum ama devam ettim ve ulaştım."
"Peki neden gittin?"
"Annemi kurtarmalıydım. Eğer o bulanıkla konuşuyor olmasaydın sana anlatacaktım. Ama başarısız oldum. Bakanlık geldi. Beni görmediler ve kaçtım. Annem tekrar yakalandı sanırım. Giderken ruh emicileri dışarı saldım. Bakanlık açıklama yapacaktır. Artık hiç biri onların kontrolünde değil."
"Çıldırmış olmalısın. Şuan neredesin? Okula geri dönmen gerek."
"Gece ormanda kaldım. Birazdan yola çıkacağım. Birkaç saat sonra gelirim."
"Lütfen çabuk ol."
"Görüşürüz."
Ayna tekrar onun yansımasını gösteriyordu şimdi. Çantasını toparladı ve çadırı bozdu. Karnı çok acıkmıştı ve açken uzun süre uçamıyordu. Yakınlarda bir muggle kasabası vardı. Oraya gitmek zorundaydı. Kasabaya ulaştığında her tarafta küçük çocuklar olduğunu gördü. Oyun oynuyorlardı. Yanlarından geçerken bütün çocuklar durup ona bakmaya başladı. Hepsi ona dönünce Delphi gözlerini kırmızıya çevirdi ve onlara baktı. Onun bakışlarına kimse dayanamazdı. Çocukların hepsi korkarak kaçtılar. Üzerinde cüppesi de yoktu. Sadece siyah elbisesi ve kapüşonlu pelerini vardı. Sanırım köydeki herkes birbirini tanıyordu. Yabancı olduğunu biliyorlardı. Kapüşonunu taktı ve kimseye görünmemeye çalışarak yürümeye devam etti. Ama bu pek kolay olmuyordu. Sokaktaki herkes ona bakıyordu. Birkaç dakika sonra çocuklar anne babaları ile birlikte geri döndü.
"İşte bu kız anneciğim. Gözleri maviydi ve birden kırmızı oldu. Sonra da bizi korkutup kaçırdı."
Annesi konuştu;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELPHİ LESTRANGE
Фэнтези~düzenlenecek~ Hepinize merhaba, bu benim ilk hikayem olacak. Şimdi kısaca hikayenin konusundan bahsetmek istiyorum. Delphi sıradan bir kız değildi. Öyle olmak ister miydi? Belki. Normal, onun yanında olacak bir anne babaya sahip olmak, sürekli bela...
