Delphi yine söylenerek uyandı. Üstünü giyindi, ders programına baktı ve çantasını hazırladı. Bugün iki ders iksir, iki ders karanlık sanatlara karşı savunma, bir ders kehanet, bir ders tılsım, gece ise astronomi vardı. Aslında o kadar fena sayılmazdı. Öğleden önce gerçekten iyi geçecek gibi görünüyordu. Pencereden dışarı baktı. Karlar birkaç hafta önce erimiş, hava ılık ve kapalıydı. Şuan ortak salonda tek başına, belki sadece Draco ile, oturup sessizce sıcak çikolata içmek isterdi. Ama maalesef dersleri vardı. Son zamanlarda Draco'da garip bir şeyler vardı. Her zamanki zalim Draco bu aralar pek de kendini belli etmek istemezmiş gibi. Belki de dedikodular yüzündendir diye düşündü. Ama bu onu bu kadar etkileyecek bir şey değildi. Aslında bu davranışları Hogsmeade gezisinden sonra ortaya çıkmıştı. Delphi daha fazla düşünmekle zaman kaybetmek istemedi. Kahvaltıya geç kalıyordu. Aşağı indiğinde Draco'yu ortak salonda göremedi. Hala uyuduğunu düşündü ama bu fikirden hemen vazgeçti. Draco her zaman Delphi'den erken kalkardı. Yine de erkekler yatakhanesine çıktı. Orada değildi ve yatakhane tamamen boştu. Ne yani onu beklemeden kahvaltıya mı inmişti? Bu gerçekten tuhaftı. Büyük salona gittiğinde onu sessizce yemeğini yerken buldu. Ara sıra kafasını kaldırıyor, Gryffindor masasına kaçamak bakışlar atıyordu. Delphi gelip karşısına oturduğunda irkildi. Gerçekten onun bu davranışlarına anlam verememişti. Bir süre ona söylenip durdu. Sonra Draco'nun dalgın halini fark etti ve devam etmemesi gerektiğini düşündü.
"Draco, iyi misin? Çok dalgın görünüyorsun."
"Ben iyiyim. Sadece gece pek iyi uyuyamadım."
"Neden?"
"Aslında bilmiyorum. Çığlıkların bütün gece kafamın içinde yankılandı. Daha önce hiç böyle olmamıştı. İçimde kötü bir his var. Sanki başımıza çok kötü şeyler gelecekmiş gibi hissediyordum."
"Biliyor musun? Sanırım gerçekten uyumaya ihtiyacın var. Belki de bu gece daha erken yatmalısın."
"Ama ya sen?"
"Merak etme kendim yapabilirim."
"Delphi işin ciddiyetini unuttun mu? Eğer iksiri içemezsen ölebilirsin!"
"Merak etme be-"
"Asla olmaz! Sen benim tek kuzenim ve bu hayatta değer verdiğim çok az kişiden birisin. Yanında rahat olduğum, istediğimi konuşabildiğim tek kişisin. Asla hayatını riske atmana izin veremem. Hem teyzeme yemin ettim. Ben uykusuz kalabilirim ama sensiz kalamam."
Delphi Draco'nun bu sözleri karşısında bir anlığına kalbinde sevgi hissetti. Sonra masanın altından geçerek yanına oturup ona sarıldı. Ve kulağına fısıldadı.
"Teşekkürler."
İksir dersinin son 10 dakikasında sınıfa Profesör McGonagall girdi. Bütün öğrencilere kehanet, tılsım ve karanlık sanatlara karşı savunma derslerinin yer değiştiğini duyurdu.2. Ders kehanet, 3. Ders tılsım, 4 ve 5. Dersler karanlık sanatlara karşı savunma olmuştu. Delphi buna pek memnun olmadı. Kehaneti sevdiği söylenemezdi. Dersten sonra kuzey kulesine doğru yola çıktılar. Delphi yolda birinci sınıflardan birine çelme taktı. Draco gülmedi bile. Hala çok dalgın görünüyordu ama Delphi aldırmadı. Koridorda kimse yoktu. Herkes önceden gelmiş olmalıydı. Girmeden önce Draco'nun yanağına bir öpücük kondurdu. Belki biraz kendine gelir diye düşünmüştü. Derse girdiklerinde biraz daha iyi görünüyordu. Bu derste çay yapraklarına bakacaklarını öğrendiler. Galiba tek iyi yanı çay içebilmekti. Çaylar bittikten sonra profesör bardakları karşılarındakiler ile değişmelerini istedi. Draco ve Delphi fincanlarını değiştirip kehanet kitaplarını açtılar. Profesör Trelawney masaların arasında gezerken Draco ve Delphi'nin elindeki fincanlara baktı. Gözleri kocaman açıldı. Birkaç adım geri sendeledi ve azından şaşkınlık ve korku karışımı ufak bir çığlık çıktı. Bütün sınıf dönüp ona baktı. Profesör tekrar kendine geldiğinde ona ne gördüğünü sordular. İkisinin bardaklarını işaret ederek "Çok kötü şeyler yaşayacaksınız yavrularım." dedi hülyalı ve derin sesiyle. Sonra Draco'nun elindeki Delphi'nin bardağını eline aldı.
"Kimsenin bilmesini istemediklerin gün yüzüne çıkacak. Hiç düşünmediğin kişi karşına çıkacak. En güvendiğin senin yanında olmayacak. Başına çok kötü şeyler gelecek. En istemediğin şeyler." dedi.
Delphi ikinci söylediğinden bir şey anlamasa da ilk söylediğinin ne olduğunu gayet iyi biliyordu. Delphi özel güçlerinin açığa çıkmasını asla istememişti. Buna rağmen herkes çatal dili konuşabildiğini biliyordu. Aslında pek çok kez sırlar odasını açmak istemiş, fakat onu Draco durdurmuştu. Peki ya son dedikleri? Belki o da güçleri ile ilgiliydi. Sonra sıra Draco'nun bardağına geldi.
"Çok istediğin sana gelecek. Kötüyü yaşayanın yanında sen olacaksın. Onunla beraber sen de yanacaksın. En beklemediğin kişi sana karşı gelecek." dedi.
O da sadece yarısını anlamış gibi duruyordu. Beyinlerinin bir köşesi
"Bu sadece bir deli zırvası. Nasıl çatlak olduğunu biliyorsun." derken diğer yanı ise "Ya gerçekse... Söyledikleri mantıklı şeylerdi. Ne olduğunu siz de biliyorsunuz."
diyordu. Delphi hangisine inanacağını bilmiyordu. En sonunda ders bittiğinde kehanet sınıfından ayrılmanın verdiği mutluluk ve Profesör Trelawney'in kehanetinin endişesi ile tılsım sınıfına doğru gittiler.
Sınıfa dersten önce gelmişlerdi. Daha başlamasına 20 dakika vardı. Draco biraz dışarıda yürümeyi önerdi. Biraz hava almak ikisine de iyi gelmişti. Sınıfa döndüklerinde ders başlamak üzereydi. Aslında pek eğlenceli geçtiği söylenemezdi.
Yine de öğleden sonraki karanlık sanatlara karşı savunma dersini düşünerek kendini avuttu ve öğle arasına kadar dayanmayı başardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELPHİ LESTRANGE
Fantasy~düzenlenecek~ Hepinize merhaba, bu benim ilk hikayem olacak. Şimdi kısaca hikayenin konusundan bahsetmek istiyorum. Delphi sıradan bir kız değildi. Öyle olmak ister miydi? Belki. Normal, onun yanında olacak bir anne babaya sahip olmak, sürekli bela...
