❄KARANLIK İŞARET❄

493 57 40
                                    

Delphi'nin ağzından

Korkuyla uyandım. Kabus görmüştüm. Tekrar uyumaya çalıştım ama uyku tutmadı. Saat daha 5'ti. Aşağı indim ve ortak salonda bir kişi daha olduğunu gördüm. Bu Draco'ydu. Yanına gidip soğuk bir şekilde "Günaydın" dedim. "Günaydın Delphi." diye karşılık verdi.
"Erken kalkmışsın. Ne oldu?"
"Bu seni ilgilendirmez. Hem sen niye kalktın ki?"
"Kabus gördüm."
"Ben de."
"Eğer anlatmak istersen dinlerim."
Ne kadar soğuk davranmaya çalışsam da Draco benim en değer verdiğim kişiydi. Onsuz yapamazdım. Daha ilk günden onu özlemiştim. Yanına gidip sarılmak istiyordum. Tabi ki bende bu gurur varken bunu yapamazdım. Anlatmaya başladım. İkimiz de aynı kabusu görmüştük. Sol el bileğim yanmaya başladı. Açtığımda ölüm yiyen işaretimin acıdığını fark ettim. Draco'da yoktu. Eğer o gün babama zarar gelmiş olmasaydı şimdiye kadar çoktan ölüm yiyen olacağına emindim. Babam beni daha çok küçükken yapmıştı. O zaman 1 yaşına yeni girmiştim. Potter'ı öldürmeye gitmeden 1 gün önceydi. Küçük olsam da acısını hala hatırlıyorum. Bana yaptığı çok farklıydı. Ama şimdi neden yanıyordu? Çok acımaya başlamıştı. Diğer elimle bileğimi tutup sıktım. Draco ne olduğunu anladı.
"İşaretin mi acıyor?" diye sordu korkuyla. Ölüm yiyen işaretinin acıması iyi bir şey değildi. Babam. Hala yaşıyordu. Artık emindim. Ağrının nedeni sadece bu olabilirdi. Ağrı gittikçe şiddetli olmaya başladı. Oturduğum koltuktan yere düştüm. Draco yanıma diz çöktü. Bana sesleniyordu. Ama duyamayacak kadar canım yanıyordu. Sonra bir ses duydum. Tıslama sesi. Asmodeus yanıma gelmişti. İşaretimin olduğu koluma dolandı ve öylece kaldı. Biraz sonra acı geçmişti. Kendimi bırakıp öylece yerde uzandım. Draco beni kaldırıp koltuğa yatırdı. Biraz başımda durdu ve saçlarımla oynadı. Çocukluğumuzdan beri saçlarımla oynamasını çok severdim. O da oynamaya bayılırdı. Keşke her şey eskisi gibi olsa. Saf ve masum. Ama bizim diğer çocuklar gibi sıradan bir çocukluğumuz olmamıştı ki hiç. Her zaman zorlamalarla büyüdük. Bizi kötülüğe iten buydu. Düşüncelerden sıyrıldım ve Asmodeus'un sesi ile tekrar uyudum.

*************************
Draco'nun ağzından

Delphi uyuduktan sonra ben de yanındaki koltuğa yatıp uyudum. Güne güzel başlamış sayılmazdık. Hala aynı kabusu görmemizi düşünüyordum. O bir kabus değildi. Daha önce de görmüştüm onu. Ama şimdi daha netti olanlar. Hogwarts'ın bahçesindeydik. Her yer yıkılmıştı. Savaş var gibiydi. Bir tarafta ölüm yiyenler ve Karanlık Lord, diğer tarafta ise Hogwarts öğrencileri duruyordu. İki tarafın ortasında Delphi ve ben vardık. Delphi bir şeyler konuşuyordu ama duymuyordum. Sonra havalandı ve okulun üzerinde uçmaya başladı. Kabus burada son buldu. Peki ya ölüm yiyen işareti? Bu iyi bir şey olamazdı. Babası öldüğünden beri ne Delphi'nin ne de diğer ölüm yiyenlerin işareti yanmamıştı.

O bunları düşünürken uykusu ağır bastı ve gözleri kapandı.

*****************

Saat 8'e gelince diğer öğrenciler de yavaş yavaş kalkmaya başladı. Aşağı inince Draco ve Delphi'nin koltuklarda yattığını fark ettiler. Bu ikisi kendi yatakları dışında her yerde yatıyorlardı. Birisinin onları uyandırması gerekecekti çünkü derse ve kahvaltıya geç kalırlarsa hesabını onlardan sorarlardı. Ama Delphi'yi uyandırmaya çalışmayı düşünmek bile intihar etmekle birebirdi. 6. sınıflardan biri bu iş için gönüllü oldu ve tabi ki Delphi yerine Draco'yu uyandırdı. Ne de olsa Delphi'yi o uyandırırdı. Draco'yu uyandırmak daha az tehlikeliydi. Draco uyandıktan sonra nerede olduğunu ve etrafındakilerin ona baktığını anlayabilmesi için 5 saniye geçmesi gerekti. Herkes ne yapacağını merak ediyordu. Sonunda ayıldığında "Saat kaç?" diye sordu. Herkes bu soruya çok şaşırdı. "Neden uyandırdınız?" gibi bir şey ve birkaç lanet veya en azından terslemesini bekliyorlardı. "8" dedi içlerinden biri. Draco kalktı ve Delphi'nin yanına gitti. Omzundan dürterek

DELPHİ LESTRANGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin