Delphi Draco'yu bayılttıktan sonra koşarak dışarı çıktı. Kendini çok öfkeli hissediyordu. Ama gözleri mordu. Yani henüz kendinden geçmemişti. Her taraf kar ile kaplıydı. Bu Delphi'nin biraz neşelenmesine yaramıştı.
Kütüphanede neler olmuştu? Harry ona asasını uzatırken çok garip bir şey hissetmişti. Daha önce hiç hissetmediği bir şey...
Sanki kalbi yanıyormuş gibi hissetti. Bu sıcaklık kanı ile bütün damarlarına yayıldı. Gözlerine bakarken kendini bundan arındırmaya çalıştı ve en nefret dolu bakışını attı. Ama göz göze geldiklerinde içini bir titreme sardı. Gözleri biraz korku, ama çoğunlukla şefkat ve merhametle bakıyordu. Şefkat ve merhamet... Delphi'nin daha önce hiç hissetmediği ve asla da hissedemeyeceğini düşündüğü o duygular...
O düşüncelerine dalmışken arkasından bir ses duydu. Dışarıda kimse yoktu. Ama Delphi arkasını dönmeye bile gerek duymadan ona yanına gelmesini söyledi. Karda ilerlerken sadece yerdeki ezilen karın sesi vardı bahçede. Yanına geldi ve bacağından boynuna kadar çıkıp oraya dolandı.
Bu Delphi'nin kara mambası Asmodeus'tu. Çatal dilinde bir şeyler fısıldamaya başladı. Delphi de ona karşılık verdi. Bu özelliğini babasından almıştı. Yılanı da babasının yılanının yavrusuydu. Bir an ona ne kadar benzediğini düşündü. Keşke yanında olabilseydi. Onun bu düşüncelerden sıyrılmasını sağlayan yılanının tıslamasıydı. Gelirken kütüphaneyi kontrol ettiğini, içeridekilerin hala baygın olduğunu söyledi. Ne de olsa yakında onları bulurlardı. Delphi bununla uğraşamazdı. Draco'ya yaptığı büyünün ise geçici olduğunu biliyordu. Zaten yakında uyanırdı. Onu aramaya geleceğini biliyordu. Delphi karı bu kadar sevdiğinden, bakacağı ilk yerin bahçe olduğunu da biliyordu. O ayılana kadar yaklaşık 10 dakikası vardı.
Karagöle doğru ilerledi. Gölün kıyısına gelince soğuğa rağmen gölün donmamış olduğunu gördü. Aslında buna şaşırmadı. Yıllardır gölün hiç donduğunu görmemişti. Sonuçta sihirli bir göldü. Soğuk havada bir süre gölü izledi. Soğuk onu gerçekten kendine getiriyordu. Çok dinç hissetti. Üzerinde cüppesi dahi yoktu. Sadece bir kazak ve dizine kadar siyah bir etek. Bir süre sonra bakmaktan sıkıldı ve gölün suyuna doğru bir adım attı. Ama ayağı suya girmek yerine suyun üzerinde durdu. Bastığı yer donmuştu. Yavaşça yürümeye devam etti. Kar yağmıyordu. Yerdekiler dün geceki yağıştan kalmışlardı. Delphi ellerini havaya kaldırdı ve sessizce bir şeyler fısıldadı. Yılanı hala boynuna sarılmış, omzunun üzerinden onu izliyordu. Ellerini nazik bir hareketle döndürerek aşağı indirdi. Ve birden kar yağmaya başladı. Kar bütün Hogwarts'ı tekrar beyaza boyarken elini tekrar havaya kaldırdı. Kendi etrafında dönerken eli de havada dönüyordu. Gökten düşen kar taneleri onun etrafına toplandılar ve onunla birlikte dönmeye başladılar. Hufflepuff ortak salonunda camdan dışarıyı izleyen Ernie McMillan birden Delphi'yi gördü. Ağzı açık bakakaldı. Kendine geldiğinde bağırdı ve ortak salondaki bütün öğrenciler pencereye toplandı. Hepsi hayretle Delphi'yi izlemeye koyuldu. Ama pencere hepsi için fazla küçüktü. Hannah Abbott pencereden göremeyince koşarak ortak salondan çıktı ve aşağıya indi. Diğer öğrenciler de onun peşinden. Yolda gelirken üç Ravenclaw ve iki Gryffindor öğrencisiyle karşılaştılar. Aralarından birkaç tanesi durup gördüklerini anlattı. Onlar da arkadaşlarına haber verip koşarak dışarı çıktılar. Bir Slytherin öğrencisi kalabalığı görüp dışarı baktı ve o da Delphi'yi gördü. Hemen zindanlarda inip diğerlerine haber verdi. Beş dakika sonra aralarında profesörlerin de olduğu büyük bir kalabalık yarı açık koridorun taş duvarlarının arasından onu izliyordu. Kalabalığın bir kısmı dışarı taşmıştı. O sırada Draco da ayılmıştı. Koridorda kalabalığı görünce ne olduğunu merak edip yanlarına gitti. İçlerinden birine sordu ve Delphi'yi işaret etti. Draco o an kalabalığın ardından onu gördü. Herkesi kenara ittirip camların birinden dışarı atlayarak tamamen dışarı çıktı. Göle doğru biraz ilerledi. Ondan cesaret alan kalabalık da yavaşça dışarı çıkmaya başladı. En önde hala Draco vardı. Delphi hala etrafında dönen karlarla dans eder gibi oynuyordu. Birden hızı arttı ve Delphi karın arasında kayboldu. Sonra aniden durdu ve dönen bütün karların hepsi karagöle düşüp eridi. Şimdi Delphi'nin üzerinde çok güzel beyaz, uzun bir elbise vardı. Kuyruğu topuklarında bitiyordu ve üst kısmında beyaz bir kürk vardı. Herkes o anda boynundaki kara mambayı fak etmişti. Okuldaki çoğu öğrenci Delphi'nin bir yılanı olduğunu bilir, fakat onu görmedikleri için korkmazlardı. Bazıları ise bunun onları korkutmak için Delphi'nin uydurduğu bir yalan sanıyorlardı. Delphi hala gölün üzerinde duruyordu. Yavaşça geri dönmek üzere arkasını döndü ve bütün okulun şaşkınlık ve korku içinde onu izlediğini gördü. Birden sinirlendi ve gözleri kıpkırmızı oldu. Aynı anda yılanının da kara gözleri kızarmıştı. Hızla gölün üzerinden geçti. Kar yağışı birden hızlandı. Draco Delphi'nin gözlerini gördü. Yılanı da yanında olduğuna göre onun gözleri de öyleydi. Hemen bağırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DELPHİ LESTRANGE
Fantasy~düzenlenecek~ Hepinize merhaba, bu benim ilk hikayem olacak. Şimdi kısaca hikayenin konusundan bahsetmek istiyorum. Delphi sıradan bir kız değildi. Öyle olmak ister miydi? Belki. Normal, onun yanında olacak bir anne babaya sahip olmak, sürekli bela...
