0.0

642 20 29
                                    


Başladığınız tarihi buraya bırakabilirsiniz.
İyi okumalar.

"Rose, boyum uzun diye bana direk muamelesi yapmaya devam edersen beden hocası dersten geçirirken ilk olarak sende görme bozukluğu var mı, ona bakacak."

Aldırmadan dışı parçalanan topu birkaç kez avucumun içinde döndürdüm, Hyunjin'in dediği şekilde bacaklarımı hafifçe kırıp sağ bileğimi arkaya yatırdım ve topu sol avuç içimde sabitleyip yukarı fırlattım. Potanın kenarından seken top tekrardan Hyunjin'in kafasına çarparken kapattığım gözlerim yiyeceğim azarın korkusuyla kirpiklerimi birbiriyle karıştıracak kadar sıkıydı.

"Direkt kafama nişan alsan her seferinde isabet ettiremezsin, tebrik ederim dostum."

Gözlerimi açıp Hyunjin'in buğday teninde boncuk boncuk olmuş terlerinin üzerine düşüp alnını kapatan siyah perçemlerinin gölgelediği çatılı kaşlarının altında yorgunlukla boyanmış siyahları katran koyusuna dönmüş gözlerine bakıp dik tutmakta zorlandığım omuzlarımı bir anda düşürmüştüm. Zaten başından beri toparlayamadığım cesaretim Hyunjin'in bıkmış bakışlarıyla parmak ucunda parçalanacak şekildeydi.

"Deniyorum. Daha potaya top isabet ettirme kısmını bile geçememişken sana karşı kulaklarımı tıkamak zorunda bırakma beni Hyunjin."

Ellerini havaya kaldırıp büyük, pembemsi dudaklarını büzdü ve birkaç adım uzaklığında duran topu yerden bana doğru fırlatıp devam et dercesine bir mimikle tekrardan bulunduğu yerde doğruldu. Kaybettiğim cesaretimi bulup getirmiş gibi ışıldayan gözlerimle kafamı aşağı yukarı sallayıp topu yerden alacaktım fakat normalde iyi sayılan reflekslerim basket topuyla karşılaşınca vasatın vasatı bir hal alıp kendimi aynada görsem tanıyamayacağım bir hale dönüştürüyordu ve bu sene de beden hocasının basket dersinden düşük not alır da dersten geçemezsem bedenden kalıyordum.

Komikti ama şaka değildi.

"Tamam son kez deneyelim. Eğer bir değişiklik olur da yapamazsam daha fazla zorlamayacağım." dediğimde Hyunjin kocaman bir kahkaha atsa da konsantre olduğumdan ona bakma ihtiyacı duymamıştım bile.

"Denemenin başından beri bir değişiklik oluyor, yapamıyorsun." diyerek tekrardan kahkaha attığında ben de aslında ağlanacak halime kahkaha atmak istiyordum.

Tekrardan aynı pozisyonu alırken terden sırılsıklam olmuş saç diplerimden yavaşça şakaklarıma oradan yanaklarıma inen ter, en sonunda okul gömleğimle buluştuğunda daha da titreyen bedenim stresi daha fazla kaldıramadığından, avucumun içinden gelişigüzel savrulan topla beraber zaten pek sıkı bağlanmamış saçlarım açılıp gözlerimin önünü kapatınca aptallığımın hangi tarafına yansam diye düşünüyordum. Fakat daha düşüncemi bitiremeden art arda gelen talihsizlikler, önümü göremediğimden zemini parçalanmış sahada dengemi sağlayamayıp yere düşen bedenimin üzerinde toplanmıştı.

"En azından potaya çarptı mı?" diye umutla bağırırken bir yandan da ağzıma giren saç tutamlarımdan kurtulmaya çalışıyordum.

"Potayı az daha küçük yapsalar ve sana doğru dört adım ilerletseler evet." dedi Hyunjin.

Bakışlarımı hışımla pütürlü zeminden kaldırıp Hyunjin'in sen iflah olmazsın bakışları altında endişeyle yanıma gelişine çevirirken korkuyla başımı yana çevirdim ve bir anda kitlenen boynumla gözlerim az ilerideki toprak yolda oturan çocuğa değmişti.

Bu sarı saçlarına sonbahar yağmuru vurmuş çocuğu daha önce birçok yerde görmüştüm, evet. Fakat şimdi hafif soğuk havadan dolayı üzerine geçirdiği kot ceketi ve toprak renginden bir tık koyu okul pantolonunun üzeri benek benek ıslak olmuşken kendisine doğru çektiği dizleri üzerine yasladığı kafasından saçılan sarı tutamlar buruk bir burun çekme sesiyle beraber hüznünün ağırlığını da getiriyordu sanki.

Feelings / Mark LeeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin