"Mahallede başka Sude var mıydı?" Sorduğum soru üzerine seslice nefes alırken cevap verdi. "Onu bilmiyorum ama ne yazık ki şu sesin sahibini tanıyorum!"Kaşlarımı çatarken aşağıdan gelen ses aynı cümleyi tekrarlayınca bu defa anladım. "Acar bu, değil mi?" Kafasına kuş pislemiş gibi bir surat ifadesi takınırken kafasını salladı. "Ne yazık ki canım, ta kendisi!"
"Kızlar ne oluyor, bir sıkıntı mı var?" Meraklı bakışlarla bizi süzen Mete diğerlerine, daha doğrusu Ekim'e tercüman olmuş gibiydi. Zira Ekim'in neler döndüğünü anlamaya çalışır olduğunu belli eden suratına karşın Şebnem abla konudan gayet haberdardı ve an itibariyle çıkması muhtemel bir olaya karşı aporttaydı.
"Yok yok, mahallenin manyağı oluyor kendisi. Merak etmeyin, biz hallederiz şimdi." Sude ise ona verdiği cevabın ardından üstünü silkeledi ve ayağa kalkıp terasın ucuna doğru adımladı. "Ne var Allah'ın cezası?"
O, söylenerek ilerken Mete bana döndü. "Acar kim?" Birazdan olacak olayları düşünürken az önceki halimin aksime gülmemek için kendimi sıktım. Daha on beş dakika önce ağlamamak için direniyordum ama şimdi gülme krizine girebileceğim bir sahnenin içerisindeydim.
İnanması zordu ama gerçekti. Biz de böyleydik yani. "Sude'nin kadrolu belalısı gibi bir şey. Ama psikolojik bela, öyle fiziksel şiddeti falan yok yani."
Onlar şaşkın bakışlarla izleyedursun, ben bedenimi Sude'den tarafa çevirip akmaya başlayan konuşmayı takip etmeye çalıştım. "Ne diye kuyruğuna basılmış kedi gibi bağırıyorsun lan ruh hastası?" Sinir kat sayısı artmak için hazırda bekleyen canım arkadaşım kollarını önünde bağlamış, aşağı bakıyordu.
"Sen niye öyle çemkiriyorsun kız iki gözümün çiçeği?" Acar'dan gelen cevapla bu defa kendimi tutamayıp gülerken göz ucuyla Şebnem ablaya baktım. O da benden hallice bir durumdaydı. Oturup gülerek izlese mi, yoksa kalkıp müdahale girişiminde bulunsa mı diye karar vermeye çalışıyor gibiydi.
"Ben o çiçeği senin münasip bir yerine kondururdum da dua et misafir var, ağzımı bozamıyorum!" Sude'nin söylediği şeyle gayriihtiyari bir şekilde karşımdaki ikiliye baktığımda ne diyeceklerini bilemez bir halde oturduklarını gördüm. Yazık, insanlar daha ilk günden ne olduklarını şaşırmıştı. Zaten Ekim çok büyük bir ihtimalle zorla gelmişti, adamı hepten pişman etmiştik.
"Çok kolay sinirleniyorsun ama be! Keyfi olmuyor böyle!" Aşağıdan gelen kıkırtılı ama uyuz sesle birlikte olası bir felakete karşı ayağa kalkıp Sude'nin yanına adımladım. Zira her an patlayacak gibi duruyordu. "Ya sen hangi günahımın bedelisin?" Sude, Acar'a bağırdıktan sonra kafasını yukarı kaldırdı ve devam etti. "Allah'ım ben ne günah işledim de benim başıma bunu verdin?"
"Öyle deme kız. Bak ne güzel, hayatınızın rengi gibi bir şeyim." Sude sinirlenedursun, Acar aşağıdan tam gaz devam ediyordu. "Ben olmasam çok sıkılırdınız, valla bak."
Gülmemek için kıvranırken Sude'nin ateş hattında durmamak adına yüzümü arkaya, masadan tarafa çevirdim. Gökçe ve Semiha teyze tabaklarla gelmişken Mete tatlısını yiyerek bu tarafa bakıyordu, Ekim ise düşünceli bakışlarla karşıdaki bir yere dalmıştı.
"Ne oluyor?" Gökçe merak dolu bakışlarla yanıma geldiğinde gözlerimi Ekim'den çekip cevap vermek yerine aşağıyı işaret ettim. "Kendin gör istersen." Kafasını eğip sokağa baktığında bir an için şaşırsa da hızla toparladı. "Niye gelmiş ki bu?"
Sude zaten delirmek üzere olduğu için kontrolü bizim sağlamamız gerekiyordu ve çok şükür ki Gökçe bunu yapabilecek kadar soğukkanlı biriydi. Zira ben Ekim Baran gerçeğine fazlasıyla yakın olmaktan mütevellit çevrim dışı sayılabilirdim.
Aslında herhangi bir zaman olsa Sude bu kadar takmayabilirdi belki ama misafirler, özellikle de Ekim'ler varken denk gelmesi kötü olmuştu. Gece bir felaketle bitmezse iyiydi.
"Acar niye geldiğini söyleyecek misin artık?" Sabrının son sınırlarda cirit attığını belli eden bakışlarıyla aşağıya bakan arkadaşım her an sokağa izinsiz iniş yapacakmış gibi duruyordu. "Dur kız, az daha delirteyim seni. Sonra şey ederim." Kurulan cümlenin mantıksızlığına mı yansam, yoksa az sonra olacak olaylara mı... Bilemiyordum şu an.
"Taş yok mu taş? Şöyle büyüğünden ama!" Sude ise hızla arkasını dönerken aranmaya başladı. Evet, kesinlikle olay çıkacaktı. "Şunun kafasını yarsam da bir rahatlasam!"
O, kendi kendine söylenerek etrafta taş veya benzeri bir cisim ararken biz masaya doğru döndük. "Kızlar neler oluyor?" Semiha teyze endişeli bakışlarla bizi süzerken Şebnem abla ne yapacağını düşünüyor gibiydi. "Anneciğim hadi biz mutfağı toparlayıp meyve çıkartalım."
Biz bir şey söyleyemeden Şebnem abla duruma müdahale edip onu içeri çekiştirince rahatla nefesimi verirken Gökçe'ye baktım. Semiha teyzeyi halletmiş olabilirdik belki ama daha iki kişi vardı.
"Yardım edebileceğimiz bir şey var mı?" Konuşan kişi tabi ki Mete olmuştu. "Gerek yok, sağolun." Ben, günlük rezalet kapasitemi doldurup aşmış biri olarak eve ışınlanmak isterken Gökçe ikimizin yerine cevap verdi.
"Vallahi yapabileceğiniz bir şey yok ama ben sizden biraz sonra maruz kalacağınız sahneler için şimdiden özür dilerim." Sude beklemediğimiz bir anda araya girdi. "Ama ileride bir cinnet sahnesi falan oynarsanız kesinlikle faydalanabilirsiniz."
"O kadar fena mı yahu?" Mete tabağındaki muhallebiyi bitirmiş, ağzını siliyordu. "İnip uzaklaştırsak ya çocukcağızı?" Cümleyi daha çok soru sorar gibi tonlamıştı.
"Siz hiç bulaştırmayın elinizi, ben hallediyorum şimdi." Sude ise kenara koyduğu çantasını karıştırırken cevap verdi. "İnsanlıktan anlamaz o zeka fakiri!"
Pembe sırt çantasının arka gözünden çıkarttığı cep aynasını elinde sallarkense devam etti. "Şimdi yaktım çırasını!" Ve hızlı adımlarla az önceki yerine dönerken aşağıya seslendi. "Kendine kaçacak yer ara Acar!"
"O ne kız öyle?" Acar ise kaç kat aşağıdan Sude'nin elindeki şeyin ne olduğunu çözememiş olacak ki kızdırmayı bırakıp sormuştu. "Kafana yiyince anlarsın Allah'ın manyağı!" Cinnet moduna geçiş yapmış olan arkadaşım ise hazırlığını yapıp saniyeler içinde aynayı aşağıya fırlatmıştı.
"Bakalım kimmiş şu Acar?" Sude'den tarafa bakarken ne ara yanıma geldiğini anlayamadığım Ekim'in sesini duyduğumda irkilirken ona döndüm. Herhalde kafasını dağıtmaya çalışıyordu. Yoksa bizimle işi olmazdı sonuçta.
İki adımlık mesafemde, terasın korkuluklarına elini koymuşken sokağa bakıyordu. Ve şöyle abes bir anda bile yan yana olmak nabız hızımı değiştirebilme gücüne sahipti. "Biraz değişik bir tip diyebiliriz."
Kendimi cevap verme mecburiyetinde hissetmiş olacağım ki ona bakarken konuşuverdim. "O belli." O ise çenesindeki küçük gamzesini belli edecek şekilde gülerken gözlerini benden tarafa çevirdi.
🌸🌸🌸
Görünce bir oy vermeyi unutmayın bari 😆🙈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TARİHİ GEÇMİŞ AŞK (KİTAP OLDU)
Short StoryHer genç kızın aşık olduğu, posterlerini duvarına astığı, dergilerden fotoğraflarını kesip sakladığı, hayallerinin baş kahramanı yaptığı bir ünlü vardır değil mi? Kimisi bir şarkıcıya aşık olur, kimi de bir oyuncuya tutulur... Renk'in ilk aşkı is...