Çatıdaki tuğlalarla yarışacak kalınlıktaki ders kitaplarımı masanın üzerine bırakırken omzumdaki çantayı da sandalyeye astım.Saat çoktan beşi geçmişti ve ben daha üzerimi değiştirip geceden yaptığım kekleri kafeye götürecektim.
Sıkıntıyla nefesimi verdim ve hızlı adımlarla odama geçip üstümü değiştirdim. Sabahtan beri sınavlardan ve derslerin yoğunluğundan kafam aşure kıvamına gelmişti ama benim işim hâlâ bitmemişti!
Gri kot eteğimi giyip üzerine Gökçe'nin siyah tişört koleksiyonundan bir parça geçirdim ve saatlerdir topuz halinde duran saçlarımı açıp hava almaları için taradım. Zira eşya hukuku sorularından başım ağrımıştı!
"Gökçe kaçta gelecekmiş? Sana bir şey dedi mi?" Sude'nin içeriden gelen bağıntısıyla açık olan kapıdan kafamı uzattım. "Onun bir dersi daha vardı, yediden önce çıkamaz okuldan."
An itibariyle resmen zamanla yarışıyordum! Bir an önce kafeye gidip kekleri bırakmam, sonra da dönüp yarınki sınava çalışmam gerekiyordu!
"İyi o zaman; benim bilgisayarın bataryasında sıkıntı vardı, o gelene kadar onunkini kullanırım çalışmak için." Yeniden mutfağa girdiğimde tezgaha yaslanmış bir vaziyette kahvesini yudumlayan arkadaşımı görünce başımı salladım.
"Sen bilirsin." Onun tuzu kuruydu tabi; sabahtan sınavına girmiş, sonra da eve gelip dinlenmişti. Benim telaşıma zıt olarak epey rahattı kendisi.
"Dönerken bakkaldan ekmek alır mısın?" Çantamı takarken sorusu üzerine ona döndüm ve sırıttım. "Sen neden gidip almıyorsun hayatım?" Söylediğim, daha doğrusu sorduğum şey üzerine kıstığı gözlerini üzerime dikti.
"Acar diye tabir ettiğimiz o zeka fakiri insanla karşılaşmak istemiyor olabilir miyim acaba hayatım?" Aynı tonda cevap verirken devam etti. "O geceden beri karşılaşmadık, mümkünse de bir süre daha karşılaşmayalım. Son dört gündür hayatımda bir huzur var canım, bunu bozamam!"
Suratındaki ifade kahkaha atmak istememe sebep olsa da bunu yapmadım ve hazırladığım torbaları alıp kapıya yaklaştım. "Ben yarım saate dönerim." O ise ben kapıdan çıkarken elini sallamakla yetindi. "Ekmek tam buğday olsun!"
Cevap vermek yerine kapıyı çekerken nefesimi verdim. Ev arkadaşlarımın sağlıklı beslenme takıntıları bazen beni benden alıyordu. Yok ekmeğin buğdayı şöyle olsun, aman efendim sütün yağ oranı şu kadar olsun...
Kafede binbir çeşit insanın isteğiyle uğraştığımız yetmiyormuş gibi bir de eve gelince bu delilere maruz kalıyordum.
Asansörden inip hızla sokağa çıktığımda tempomu düşürmeden ilerlemeye başladım. Yarın fakültenin en takıntılı hocalarından birinin sınavı vardı ve stres seviyem şimdiden hat safhadaydı.
Hafta başından beri süregelen yoğunluğumuz yetmiyormuş gibi bir de cuma gününe en zor sınavı koymuşlardı! Neyse ki son iki sınavımızdan sonra dönem neredeyse bitmiş olacaktı, birkaç ders dışında okula gitmek zorunda kalmayacaktık.
Elimdekileri düzeltmeye çalışırken giydiklerime göz attım. Hiç uğraşmamıştım ama sabah okula giderken giydiğim şeylerden daha şık duruyorlardı. Kendimi beğenince bir an için sırıttım. Belki kafede Ekim'le karşılaşırdım?
"Yardım lazım mı?" Sırıta sırıta bizim sokağı bitirip köşeyi döndüğüm sırada arkamdan gelen sesle duraksadım. Ama bu kadarı da fazlaydı! Başka bir şey isteseymişim olacakmış!
Semiha teyzelerdeki o geceden beri, yani son beş gündür hiç karşılaşmamıştık ama onu ses tonunu çıkartamayacak kadar da aklımdan atmamıştım.
Derin bir nefes alıp kendime sakinleşmek için zaman tanırken saniyeler içinde arkama, ona doğru dönerken yüzümde istemsizce oluşan küçük tebessümü gizlemedim. "Zahmet vermeyeyim, ben halledebilirim." Aleni bir yakınlığımız olmadığı için ayıla bayıla kabul edemezdim tabi ki. O kadar da yüzsüz değildim yani!
Söylediğim şey üzerine o da aynı şekilde karşılık verirken aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapattı ve bir şey söylemeden elimdekilerin bir kısmını aldı. "Zahmet vermezsin, ünlü olabilirim ama insani değerlerimi yitirmedim." Alttan alta ilk konuşmamızda kırdığım pota değinmesini göz aradı ederken itiraz etmek yerine hafifçe başımı sallayıp "Peki o zaman." dedim.
Birkaç saniyelik garip ama tasvir edilemeyen barışmamızın ardından sessizce yürümeye başladığımızda ise günlük şans kotamı burada kullandığım için içten içe sevinirken bunu belli etmemek adına epey bir çaba sarf ettim. Sabahtan beri derslerden içim şişmişti ama an itibariyle hepsi uçup gitmişti.
"Ee, ne var ne yok?" Ortama hakim olan derin sessizlik onu da rahatsız etmiş olacak ki ilk konuşan taraf oldu. Ekim Baran bana hatırımı mı sormuştu?
Ben şu an resmen yıllardır uzaktan uzağa sevdiğim adamla yan yana yürüyordum ve o benimle konuşmak için konu açıyordu, değil mi?
Ayrıca turkuaz rengi tişörtü ve basketçi şortuyla gayet salaş ve rahatken bile yakışıklıydı ki...
"İyi, sen?" Verdiğim kısa cevabın üzerine iç sesim bana küfürlerden derleme yaparken nefesimi verdim. Saçmalamasaydım iyiydi!
"Her zamanki gibi." Adam mis gibi muhabbet açma girişiminde bulunmuştu, ama ben içine turp sıkmıştım! Kendimi alkışlamak istiyordum!
"Mete'ye mi geliyordun?" Saniyeler sonra sohbeti devam ettirmek için aklıma gelen bu müthiş fikirle ona döndüm. "Evet, ona gidiyordum ama biraz bekleyebilir bence. Sorun etmez yani."
Verdiği cevapla gülümsemek isterken gözlerimi kaçırdım. Bana yardım etmek için arkadaşını kısa bir süre bekletmesinden bir anlam çıkartmamalıydım. Adam sadece paketleri taşımamda yardım ediyordu, ortada başka hiçbir şey yoktu.
"Seni alıkoymuş gibi olmayayım, git istersen." İstemem, yan cebime modunda verdiğim cevapla kendi içimde çelişmiştim gerçi ama yapacak bir şey yoktu. Onu görmek beni sevindiriyor olabilirdi ama bunu açık açık belli etmeme de lüzum yoktu hani.
"Alıkoymuş olmuyorsun Renk, ben kendi isteğimle buradayım." Gözümün içine bakarak söylediği şeyle derin bir nefes alırken gözlerimi kırpıştırdım. Kendini bana kanıtlamaya mı çalışıyordu, yoksa gerçekten iyilik mi yapıyordu?
Kalp atışlarım her an artıyordu ve bu konuşma biraz daha sürerse kendimi tutamayıp saçmalama ihtimalim epey yükseliyordu. Ama neyse ki İncir'in sokağına gelmiştik de güvenli bölge görünmüştü.
"Teşekkür ederim." Kapıdan girmek üzere olduğumuz sırada utangaç bir şekilde mırıldanırken geçebilmemiz için zaten açık duran kapıyı hafifçe ittim.
"Şebnem Abla!" Ateş barın arkasında bir şeyle uğraştığı için onu rahatsız etmemek adına mecburen sevgili patronumuza seslenmek durumunda kalmıştım. Gerçi yanı başımda olan Ekim'in bu detone bağırtırımı duymuş olması pek hoş olmamıştı ama var olan durum içerisinde herhangi bir rezillik olmaması işten değildi.
🌸🌸🌸
Lütfen oy vermeyi unutmayın..☺️☺️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TARİHİ GEÇMİŞ AŞK (KİTAP OLDU)
Short StoryHer genç kızın aşık olduğu, posterlerini duvarına astığı, dergilerden fotoğraflarını kesip sakladığı, hayallerinin baş kahramanı yaptığı bir ünlü vardır değil mi? Kimisi bir şarkıcıya aşık olur, kimi de bir oyuncuya tutulur... Renk'in ilk aşkı is...