25. Bölüm

2.1K 88 3
                                    



   "Pes yahu! Kaç yıldır şu sektördeyim, ben bile bu habercilerin hızına yetişemiyorum yani!" Mete, kucağındaki Pakize'yi okşarken bir yandan da söyleniyordu. Keza Evrim ve erkek arkadaşının da ondan aşağı kalır bir hali yoktu. Onlar da sabahın kör vaktinde haberleri görmüş ve yardımcı olmak için Mete'ye gelmişlerdi.

   Kızlar ilk âna göre göreceli olarak daha sakindi ama yine de paniklediklerini biliyordum. Gözlerinden okunuyordu.

   Ekim ise geldiğimizden beri pencerenin kenarında durmuş, yorgun gözlerle dışarıyı izliyordu. Göz altlarında kendilerini belli eden mor halkalar ve iyice dağılmış saçları yorgun olduğunu ilk bakışta belli ediyordu.

   Ne yüzüme bakmış, ne de tek bir kelime etmişti. Öylece duruyordu orada, sanki ortamdan kopmuş gibiydi.

   Ben... Ben kötüydüm. Halimi tasvir edecek başka bir kelime bulamıyordum, tam anlamıyla bitik haldeydim.

   Tahminim doğru çıkmıştı; dedem haberleri görmüş, küplere binmişti. Gür sesi hâlâ kulaklarımda çınlıyor, söylediği şeyleri hatırlıyor olmak canımı yakıyordu.

"Ben seni oraya okuyup izimden git diye gönderdim! Elalemin adamıyla gazetelere manşet ol diye değil!"
"Çevreme rezil mi edeceksin sen beni? Kendinle alay mı ettireceksin? Arkadaşlarımın yüzüne bakamıyorum ben burada!"
    "Okumak dışında her şeyi yapıyorsun anlaşılan orada! Not ortalaman gelince konuşacağız!"
"En yakın zamanda ya sen buraya geleceksin, ya da ben oraya geleceğim Renk! Karar senin!"
  "Kariyerine yazık etme! Sen Yalçın Yüksel'in torunusun, sakın adımı kirletme!"

   Ruhumu acıtan kelimeleri yok etmek ister gibi başımı iki yana salladım ve ellerime kulaklarımı kapattım. Duymak istemiyordum; dedemin yüzünün aldığı o ifadeyi gözlerimden atmak, bu sabahı hiç yaşanmamış kılmak istiyordum.

   Titrek bir nefes aldım. Beni dinlemeye bile çalışmamıştı. Açıklama yapmama izin vermemiş, sadece kendi öfkesini kusup beni içimdeki kargaşayla bir başıma bırakmıştı.

   Aslında sinirlendiği şey benim gazetede haberimin çıkması değildi. Yüzümün belli belirsiz olduğunun eminim ki farkındaydı.

   Biliyordum, asıl derdi onun lafından çıkmamdı. Mesleğine ölümüne bağlı, sanatçılara ise sonuna kadar karşıydı. Ve buraya taşınırken o camiadan olabildiğince uzak kalmam konusunda beni defalarca uyarmıştı. 

   "Biri lütfen bir fikir versin yahu! Resmen beynim durdu!" Mete'nin sesi düşüncelerimden sıyrılmama sebep olurken kısık gözlerimi ona çevirdim. Yanında oturan Evrim'le suratları resmen aynı durumdaydı. İkisi de ne diyeceklerini şaşırmıştı. O da ne kadar iyi bir insandı ki işini gücünü bırakıp eski rol arkadaşına yardımcı olmaya gelmişti.

    "Mete biraz sakin mi olsan acaba? Kızları daha da endişelendiriyorsun." Şebnem ablaya daha söyleyememiştik ama Evrim'in erkek arkadaşı ara buluculuk yapıp ortamı yatıştırma konusunda onu aratmıyordu. "Kireç gibi olmuş kızcağızların yüzleri." Dikkatlerin üzerime döndüğünü hissettiğimde yere eğdiğim kafamı kaldırdım ve Ekim'den tarafa baktım.

   Bir tek o bakmıyordu yüzüme, bir tek o konuşmuyordu hiçbirimizle.

   Gökçe, destek olmak ister gibi omzumu sıktığında Evrim de Mete'nin yanından kalkıp yanıma geldi. "Lütfen kendini kasma Renk, bak zaten sınav haftanızmış. Bir şekilde hallederiz biz, çok gördük böyle şeyler zaten. Tamam mı?"

   Yumuşak sesi insana dinginlik verirken merhametli bir abla edasıyla sıvazladığı sırtımın gerginliği ne yazık ki azalmıyordu. "Menajerimizi aradım ben buraya gelmeden önce, o bakar bir çaresine." Laf arasında Ekim'le menajerlerinin aynı olduğu bilgisini elde etmiş olsam da şu an umursayamayordum.

    Kafam ikiye bölünmüştü. Bir yanımda dedemin söyledikleri yüzünden tehlike çanları çalarken öteki yanım Ekim'in zihninden geçenleri merak ediyordu.

   Ne düşünüyordu? Neden bu kadar durgundu? Acaba beni mi suçluyordu?

   Aklımın bir köşesinde içten içe suçlu hissetmeme sebep olan ses yeniden ortaya çıktı. Gerçekten beni suçluyor olma ihtimali var mıydı? Sonuçta benim yüzümden o yolu yürümek zorunda kalmıştı.

   "O çözene kadar biz ne yapacağız peki? Ya tanırlarsa Renk'i?" Stresten tırnaklarıyla oynayan Sude'nin sorusuyla yeniden ortamdaki konuşmaya döndüm. "Okuldan fark eden olursa nasıl açıklayacağız?"

   Çok doğru bir noktaya değinmişti. Gerçekte aramızda bir şey olmasa bile insanların çıkan dedikodulara inanma olasılığı çok yüksekti ve kampüste dedikodu malzemesi olmak isteyeceğim son şey bile değildi.

   "Hafta sonuna denk gelmesi avantaj oldu bu konuda, pazartesiye kadar az çok çözülür." Evrim'in sevgilisinin yaptığı tespite devam eden ise bizzat Evrim oldu. "Araya gün gireceği için bazıları unutabilir bile. Gündem meşgul tutulursa kafaları dağılır." Bu da demek oluyordu ki haberi unutturmak için Ekim'in başka bir konuyla gündeme gelmesi gerekiyordu.

   İçimde küçük bir merak peyda oldu. Ne yapabilirlerdi? Yeni bir projesi var mıydı ki?

    "Beyzadem de aramıza dönerse daha güzel olur tabi!" Mete'nin arkadaşına yaptığı dokundurmayla Gökçe kendini tutmayıp belli belirsiz kıkırdayınca ayıp olmasın diye dürttüm. "Duyacaklar, sus." Yarım ağız yaptığım uyarıyla daha da gülesi geldiğinde ise kafasını arkaya doğru çevirdi ve fısıldadı. "Ama ne yapayım, doğru. Geldiğimizden beri gamlı baykuş gibi duruyor orada."

    Aslında haksız sayılmazdı. Kendi kendime sormadan edemedim. Acaba o kızı mı düşünüyordu? Dün gece ne yapmıştı?

   "Yahu kime diyorum?" Mete ise bu sırada kedisini yere bırakmış, bacak bacak üstüne atmış bir halde arkadaşına seslenmeye devam ediyordu. "Sayın Ekim Baran! Aramıza döner misiniz acaba?"

   Onun seslenmesi ile derin düşüncelere daldığı her halinden belli olan Ekim gözlerini kırpıştırarak bu tarafa döndü. "Efendim?" Kısık gözleri ve çatılmış kaşları kafasında dönen düşüncelerin yoğunluğunu belli ediyordu.

   Yutkunarak bakışlarımı kaçırdım. Neden bu kadar yorulmuştu ki? Neler oluyordu?

    "Diyorum ki sen de bir fikir beyan etsen, yorum yapsan fena olmaz hani?" Mete'nin alttan alta uyarıcı tonlar barındıran sesi ortamı doldururken devam etti. "Kızlar burada kara kara ne yapacaklarını düşünüyor; sen, olayın baş kahramanı olmana rağmen tek kelime etmiyorsun be arkadaşım. Tamam, kafan yoğun ama azıcık buraya da odaklansan?" Sorar bakışlarının ise onun üzerinde geziniyor olduğunu bakmasam bile anlayabiliyordum.

   "Ne diyeyim abicim?" Sessiz geçen birkaç saniyenin ardından Ekim'in konuşmaya başlamasıyla ise tedirgince başımı kaldırdım ve ona baktım.

Okuyamıyordum yüzünü, anlayamıyordum ne düşündüğünü...

🌸🌸🌸
Lütfen oy vermeyi unutmayın.. ☺️😇

TARİHİ GEÇMİŞ AŞK (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin