21. Bölüm

2.2K 95 1
                                    


     "Hoşgeldiniz!" Ben, iç sesimi düşündüğüm ve kendimi zaptetmeye çalıştığım sırada kaşla göz arasında zili çalmış olan Sude'nin kıkırtısı ve Mete'nin sesiyle kendime gelirken irkilip Gökçe'ye baktım. O; en arkamızda kalmış, duvar gibi bir surat ifadesi ile olacakları merakla bekliyordu.

   "Geçsenize içeriye, beklemeyin." Mete'nin artık alışmaya başladığımız kibarlığı ve misafirperver tavrıyla kapıdan çekilmesi üzerine içeri geçtiğimizde mutfak girişinde bizi bekleyen manzarayla ise bir an için tükürüğümle boğulma gibi tehlike atlattım.

   Ekim Baran; duvara yaslanmış, kucağındaki beyaz tüy yumağı Pakize ile birlikte bize
bakıyordu.

  "Selam." Dudaklarındaki hafif gülümseme, içimdeki küçük hayran kızı ortaya çıkartmak üzereyken Gökçe'nin dürtüklemesiyle kendime geldim. "Siz de mi buradaydınız?" Sude içeri geçerken Gökçe üçümüz yerine cevap verdiği sırada bir yandan da beni kontrol ediyordu.

   "Evet; gündüz uğramıştım, Mete geleceğinizi söyleyince sizi görmeden dönmeyeyim dedim. Zaten halletmemiz gereken işler de vardı." Ekim'in biz geleceğiz diye burada kaldığı gerçeği kalp çarpıntımı yine hat safhaya getirirken ben, gözlerimi kırpıştırarak hayatından bezmiş olan Pakize ile bakışıyordum.

   "Evrim de uğrayacaktı aslında ama erkek arkadaşı ona sürpriz yapınca katılamadı bize." Mutfaktan ne zaman aldığını bilmediğim salata tabağını elinde tutmakta olan Mete salona ilerlediği sırada ortamdaki belli belirsiz garipliği fark etmeden konuşmaya devam ediyordu. "Ama çok selam söyledi size."

   Bildiğim, daha doğrusu araştırdığım kadarıyla Mete bir dönem Ekim ve Evrim'in başrolünü paylaştığı dizinin sanat yönetmenliğini yapmıştı. Büyük bir ihtimalle oradan tanışıyorlardı.

   "Siz de ona bizden selam söyleyin o zaman." Dalgın dalgın Pakize'yle bakıştığım saniyelerden sonra Gökçe'nin iteklemesiyle salona geçtiğimizde Sude'yi çoktan masaya geçmiş bir halde bulduk.

    Gökçe de beni bırakıp onun karşısına geçince ben de mecburen Sude'nin yanına doğru adımladım. Mete de en başa oturduğu için kalan tek boş yer olan benim karşımdı ve kediyi koltuğun üzerine bırakmış olan Ekim'in sandalyeyi çekmesiyle atik bir hareketle önümdeki suya uzandım.

   Bugün neden böyle olmuştum ki ben? Günlerdir gayet iyi idare ediyordum halbuki. Şimdi neden on beş yaşındaki hislerim depreşmişti?

   Yemek boyunca Sude ve Mete'nin şen şakrak halleriyle ortama hakim olan sohbet havasının aksine Ekim biraz durgun gibiydi. Ben, içimdeki garipliği hissettirmemek adına asgari derecede katılım gösteriyordum ama o neredeyse hiç konuşmamıştı.

   Geldiğimizde bize gülerek bakan o adama ne olmuştu? Çözemiyordum.

   Sanki kafasına takılan bir şeyler vardı da onu düşünüyordu, aklı başka bir yerdeydi. Arada göz göze geliyorduk, konuşmasa bile o zamanlarda belli belirsiz gülümsüyordu ama gözlerinden anlayabiliyordum bir şeyler olduğunu.

  "Biz de Ekim'le birlikte yeni bir proje üzerinde çalışıyoruz işte. Fahri ev arkadaşım oldu o yüzden." Mete'nin söylediği şey dikkatimi çekerken düşünmeden edemedim. Acaba nasıl bir şey çıkacaktı ortaya? Merak etmiştim.  

  "Dün de çalışacaktık hatta ama bu beyefendi beni beklete beklete ağaç etti kızlar. Meğersem Renk ile birlikteymiş, sonradan öğrendim." Mete'nin yeniden konuşmasıyla düşüncelerimden sıyrılırken gözlerimi kırpıştırdım ve bakışlarımı ona çevirdim.

   "Yaa, öyleymiş." Sude de yalnızca bizim anlayabileceğimiz o imalı ses tonuyla cevap verirken yandan yandan bana bakıyordu.

   Dün eve döndüğümde neden geç kaldığımı haliyle sorgulamıştı hanımefendi. Ben de anlatmıştım olanları tabi ki ama Mete'nin durumu böyle yorumlaması gerçekten tuhaftı. Alt tarafı poşetleri taşımama yardım etmişti yani. Neden öyle demişti ki?

TARİHİ GEÇMİŞ AŞK (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin