"Allah o Acar denen psikolojik vakayı dipsiz kuyularda ışıksız bıraksın! Elektriklerin kesildiği gece mumsuz evde bozuk fenerle kalsın inşallah! Ayak küçük parmağını sehpaya çarpsın da oturacak yer bulamasın!" Sude yine taramalı tüfek gibi seri beddua etmeye başladığında kıkırdayan Gökçe'nin aksine seslice nefesimi verdim ve koltukta geriye yaslandım "Motorunun ne zaman soğuyacağını merakla bekliyorum canım benim.""Çocuk gittiğinden beri söylenmeyi bitiremedin resmen!" Doğru söylüyordu, Sude gerçekten de ben kapıya gelen yeşil kurbağa kılıklı tipi kelimenin tam anlamıyla def ettiğimden beri dur durak bilmeden Acar'a sövüyordu.
"Kızım söylenmeyeyim de ne yapayım? Çocuk önce doğum günü partimin içine çomak soktu, sonra da geldi tatilimin içine turp sıktı!" Sakinleşmek için kendine bitki çayı yapmakta olan Sude ise hâlâ aynı tempoda devam ediyordu. "Doğum günümde Meteler orada olmasa ben ona yapacağımı biliyordum ya..."
"He yavrum he! Kesin yapardın!" Benim araya girmeme fırsat bile bırakmadan konuşmaya devam ediyorlardı. "Ateş tutmasa tabi yapardım!"
Bense kendini yanıma atıveren Sude'nin ağırlıyla çöken koltukta biraz yana kaydım ve suskunluğumu korumaya devam ettim. Acar vakasını atlatalı yarım saat falan oluyordu ama Sude'nin harareti hâlâ geçmek bilmiyordu.
Derin bir nefes alırken aklıma doluşan düşüncelerle oturduğum yerde dikleştim. Acaba Ekim şu an neredeydi, ne yapıyordu? Beni düşünüyor muydu mesela o da? Aklına geliyor muydum?
"Dünyadan Renk'e! Dünyadan Renk'e!" Gökçe'nin sesiyle düşüncelerimden sıyrılırken irkildim. "Kız resmen kapsama alanı dışına çıkmış ya bu!" İkisi de meraklı gözlerini üstüme dikmiş, bana bakıyordu. "Dalmışım ya, bir şey mi dediniz?" Durumumu olabildiğince normalleştirmeyi denerken hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştım.
"Yarın akşam çaya Obama'yı mı davet etsek yoksa Trump'ı mı diyorduk canım, sen ne dersin?" Bacak bacak üstüne atmış bir halde bana süzen Sude Akel delici bakışlarını üzerime dikmişti.
"Ne diyorsun kızım?" Ben, yüzümde sersem bir ifadeyle ona bakarken bu defa Gökçe araya girdi. "Kahve bile daha aktif bir sohbet arkadaşı olurdu şu an Renk!" Kaplumbağasına atıf yapan Sude insanı son gaz söylenmeye devam etti. "Resmen son on beş dakikadır çevrimdışısın!"
"Yorgunum ya, ondandır." Mırıltı gibi bir ses çıkarırken bakışlarımı yere indirdim. Acaba neler olduğunu şu an mı anlatmalıydım, yoksa yarına mı bırakmalıydım? Kararsız kalmıştım.
"Sen hele bir bak bakayım benim gözümün içine!" İki elini de beline atmış olan Sude içindeki dedektifi uyandırmış olacak ki çatık kaşlarıyla yüzüme bakıyordu. "Bizde bunları yiyecek göz var mı hanımefendi?" Sonrasında ise yerinden kalkıp tekli koltukta oturan Gökçe'nin yanına geçti ve kolçağa tabiri caizse tünedi.
"Tepende sorgu ışığıyla ayılmak istemiyorsan daldığın diplerden çık ve cebindeki taşları bize ver Renk Güner!" İkisi de kollarını önlerinde bağlayıp tek kaşlarını kaldırarak bana bakmaya başladılar. İşte bu, bizimkilerin dilinde 'dökülmezsen silkeleriz.' demekti. Yani konuşmaya başlamazsam beynimi didikleyeceklerdi.
"Şey..." Yine kedi miyavlamasına benzer bir ses çıkarırken dudaklarımı büzdüm. Konuya neresinden başlayabilirdim ki? "Ne dediğini tercüme etmesi Mete'yi arayıp Pakize'yi hatta bağlamasını rica edeyim mi, yoksa sen normal konuşmaya döner misin? Ha canım benim?"
Sude'nin aba altından gösterdiği sopayla giriş ve gelişmeyi boşverip direkt sonuçtan başlamaya karar verdim. "Ekim'i düşünüyorum kızlar." Sonrasında ise seslice nefesimi verdim ve devam ettim. "O gece öpüştük, evet. Ama hiç konuşmadık ki. Ben ona o kadar şey anlattım, ama ne düşündüğünü hâlâ bilmiyorum."
"Eh be kızım, olan olmuş. Biz ne desek boş." İflah olmaz pesimist Gökçe Deniz somurtmasını bize bahşederken devamı getiren Sude oldu. "İlla söyleyecek bir şeyi vardır onun da ama konuşamadınız ki daha."
Söylediği şeye karşın burukça gülümsedim. Bir şey söylerdi, değil mi? Hayatımın sırrını ona itiraf etmiştim, sessiz kalmazdı herhalde yani?
"Odun değilse vardır!" Gökçe'nin eklemesiyle ellerimi yüzüme kapatırken nefesimi tuttum. Resmen şeytan ve melek gibi iki zıt kutuplardı. Bense tam olarak araftaydım. Ne ileri gidebiliyordum, ne de geri.
"Sen de bir şey desene kız! Bu felaket tellalına bakma ama!" Kolumu dürten Sude ile birlikte düşüncelerimden sıyrılarak ona döndüm. Az önce tepesinde topuz haline getirdiği saçları ve yüzüne yerleştirdiği garip ifadeyle kendisini ciddiye almamı zorlaştırıyordu ya... Orası da ayrı bir konuydu.
"Ne diyeyim ki? Öptü işte, sadece öptü!" Ellerimi iki yana açarken kendimi savunmayı ve karşımdaki ikiliyi biraz da olsa sakinleştirmeyi denedim. "İlan-ı aşk etmesini beklemiyorum ama bir cümle kurmak da o kadar zor olmamalıydı bence."
"Zaten öyle bir şey olsaydı en yakın acil servise doğru yola çıkıyorduk şu an canım benim! O yüzden lütfen artık kıvranmayı bırak da şu adama bir şekilde ulaş! Yoksa dönünce Kahve'ye öptüreceğim seni!" Sude'nin nefes aralığı vermeden söylediklerine karşın gözlerimi kırpıştırırken olanları nasıl toparlayacağımı düşünmeye başladım.
"Ulaşsam ne diyeceğim ki?" Ses tonumu yumuşatırken sırayla ikisine baktım. Pür dikkat bir şekilde beni dinliyorlardı. "Parlatıcımın tadını beğendin mi diye sor bence!" Gökçe, limon yemiş gibi buruşturduğu suratı ile bizi sürerken devam etti. "Ya da Facebook'tan dürt kaç!"
"Allah'ım ne olur sen bu kıza numunelik de olsa romantizm ve incelik nasip eyle! Yoksa vallahi cinnet geçireceğim!" Buna karşın Sude'nin kollarını havaya kaldırarak söylediği şeyle ise istemsizce kıkırdadım.
"Ulan kız destan gibi içini dökmüş ama heriften iki gündür ses yok! Neyin inceliği?" Sinirleri ufaktan zıplamaya başlamış olan Gökçe oturduğu yerde dizlerinin üzerine geçti. "Kim bilir ne halt ediyor şimdi?"
"Ay bu da yangına körükle gidiyor ama!" Gökçe'nin yaptığı yorumla aklıma istemediğim şeyler doluşurken gayriihtiyari bir şekilde alt dudağımı sarkıtmış olacağım ki Sude defansa geçmişti.
Onun yüzüne kırlent fırlattıktan sonra ise yanıma iyice çöküp başını omzuma koydu ve kollarını bana sardı. "Kuzum biliyorum, hiç kolay bir şey değil düşünmeden durmak ama kendi iyiliğin için bunu yapmak zorundasın. Ekim'le konuşmadığınız sürece her şey bir muamma olarak kalacak."Sonra da yanağıma sulu bir öpücük kondurdu. "Unutma, biz her zaman senin yanındayız, tamam mı?"
Bense içimdeki kararsızlıkla savaşırken başımı aşağı yukarı salladım ve nefesimi verdim. "Biliyorum kızlar, biliyorum." Ekim şu an neredeydi, bilmiyordum ama onlar ne olursa olsun yanımdaydılar, biliyordum.
🌸🌸🌸
Lütfen oy vermeyi unutmayın.. ☺️😊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TARİHİ GEÇMİŞ AŞK (KİTAP OLDU)
Short StoryHer genç kızın aşık olduğu, posterlerini duvarına astığı, dergilerden fotoğraflarını kesip sakladığı, hayallerinin baş kahramanı yaptığı bir ünlü vardır değil mi? Kimisi bir şarkıcıya aşık olur, kimi de bir oyuncuya tutulur... Renk'in ilk aşkı is...